5 Aralık 2007

Siyah süt ve Postnatal (Postpartum) Depresyon

Geçen hafta eşim eve geldiğinde elinde, Elif Şafak'ın Siyah Süt isimli kitabı vardı. Kendisine kitap aldığı yerdeki arkadaşı vermiş, hamile olduğumu bildiğinden ve konu ile ilgili olduğundan ilgimi çekebileceğini düşünüp göndermiş belli ki, şöyle bir bakıp, okunacak kitapların arasına kaldırdım ama, nedense o an hemen okumak gelmedi içimden ta ki, sevgili arkadaşım Kivi ile yaptığımız telefon görüşmesinde bu günlerde ne denli sinirli hissettiğimi anlatırken, "Siyah Süt'ü oku bu süreçleri anlatıyor" dediği ana dek...

Elif Şafak'ın ismini çok duymama rağmen okuduğum ilk kitabı Siyah Süt, dolayısıyla genel olarak yorum yapacak bilgiye sahip değilim yazar hakkında ama, daha ilk sayfalardan itibaren aslında hamileliği öncesinde de hayatla hep bir didişme halinde olduğunu, devamlı bir takım depresyonlarla başetmek zorunda kaldığını ve sanki kitapta yarattığı küçük kadınlarıyla kendini çözümleyip tanımlamasına rağmen yine de bu depresif halinden besleniyor diye düşündürttü bana ama dediğim gibi pek tanımadığım için fazla yorum yapamam... iyi ki de, yapmadım bir de yapsam neler olacak:)

onun diğer kitaplarını da okuyan bir arkadaşım "aslında kendini çok önemseyen birisi öyle gözükmediğini düşünse de, ama bu kitabında daha doğal yazmış annelik yaramış " dedi bilemem,beni ilgilendiren kitapta bahsedilen ve tıp dilinde Postnatal Depresyon diye de adlandırılan Lohusalık sendromu meselesiydi...

doğum yapan kadınların birçoğunun yaşadığı bu son derece keyifsiz depresyonu çok çabuk atlatanlar olduğu gibi, bebeklerini terk edip gitmek veya intihar etme işgüdüsü hissedenler dahi olmuş geçmişte hatta, Brooke Shields da bunlardan biriymiş ve araştırdıkça kadından kadına değişkenlik göstermesiyle birlikte, genel olarak aynı belirtilerle başladığını gördüm ve öğrendiklerimi maddeler halinde sıralamak istedim olur da, belki merak eden birilerinin işine yarar düşüncesiyle...

- Postnatal Depresyon doğumdan sonraki ilk haftalarda veya aylarda başlarmış ama 12 ay içersinde yaşanması da mümkünmüş.

- Konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, sinirlilik ve devamlı ağlama hissi, uykusuzluk, iştahsızlık, cinsel isteksizlik, suçluluk duygusu ve kendini yetersiz, üzgün, endişeli,umutsuz ve yalnız hissetme halleri gibi belirtiler gösteriyormuş.

- Evlilik durumu, yaş, çocuk sayısı, eşinden ve yakın çevresinden aldığı destek, hamileliği boyunca yaşadığı stresli ortam, doğum sonrası oluşan hormonal değişimler, çocuk bakımının yarattığı stres, annelik rolüne adapte olamama, planlanmamış veya istenmeyen gebelikler gibi sebepler depresyonun şiddetini ve oluşunu belirleyen etkenlerdenmiş.

- Özellikle eşin anlayışlı ve paylaşımcı olması,

bu süre zarfında anneyi kıyaslamaması veya eleştirmemesi,

aileden ve arkadaşlardan gelecek destek ile anneye yeterli ve düzenli uyku sağlanması ve bebek bakımında yardımcı olunması,

hamilelik öncesi sosyal arkadaş ortamlarına kısa süreli dahi olsa katılabilme fırsatları yaratılabilmesi,

doğum sonrası oluşan hormon dengelerindeki değişikliklerin ve tüm bu sürecin geçici olduğunun anneye anlatılması,

Depresyonu atlatmada önemli etkenler olarak sıranalabilmiş.

- Çok yoğun yaşanan Postnatal Depresyonlarda profesyonel destek ve hatta bazı antidepresanların kullanımı gerekmekteymiş ama ilaç kullanımında emziren annelerin durumu bebeği sütten kesmeyi de gerektireceğinden, buna göre dikkatle değerlendirilmeliymiş.

evet bunlar halk arasında Alkarısı veya Albasması diye de adlandırılan Lohusalık sendromu ile ilgili genel bilgiler araştırdıkça detaylanan bir konu ve belki bu kadarını bilmek de gereksiz aslında düşünüp kurgulamamak açısından, çünkü ne Siyah Süt'teki Lord Paton'la tanışmak ister insan ne de, kara cüppeli karabasanlar ve cinlerle, perilerle...

ama olayın fizyolojik açıklamasına bakınca vücudumuzdaki Seratonin hormonu ki, kendileri mutluluk hormonu olarak da bilinirmiş, hamilelikte pek bir bol salgılandığından hamilelik süresince kadınlar kendilerini daha mutlu hissedermiş hatta bu konuda eşimin bir arkadaşı geçenlerde benim hamile versiyonumu görüp,

"sakinleşmiş, durulmuş gördüm seni ben de bizim hatunun hep hamile kalmasını istedim doğurunca yine eski cadı haline dönüştü umarım sende öyle olmazsın" demişti:)

ve diğer önemli hormon da melatonin denilen ve uyku sırasında özellikle karanlıkta salgılanan, bağısıklık sistemimizi ve vücudumuzun direncini etkileyen hormon olup, az uyku dönemlerinde yokluğunu dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık olarak hissettirirmiş...

yani uzun lafın kısası diyemiyorum çünkü, kısa cümleler kuramamak gibi bir özrüm var ama, diğer hormonların da doğum sonrası eski hallerine dönme gayretini ve şu bahsi geçen sevgili melatonin ve seratonin ikilisinin etkilerini düşününce, neden eşşekten düşmüş karpuz kıvamında, kafayı yemeğe hazır hale gelindiğini anlamak pek de zor değil...

tüm bunlara bir de, hiçbir şey olmamış gibi her anlamda hizmet bekleyen eş ve aile eşrafı , yeni doğan bebeğin bakımı, jöle kıvamında bir göbek ve belki hormonlu patatese dönmüş olduğundan baktıkça kafayı yedirten bir vücut vs... eklendiğinde ee müsaade edin de zaten biraz depresyona girelim :)

böyle atıp tuttuğuma da bakmayın aslında, ben sadece genel hatlarıyla konuyu algılamaya çalıştım kendimce ama, iki tane bebiş geliyor ve eşimin, ailemin ve arkadaşlarımın her anlamda destek olacaklarına yürekten güveniyor olmakla birlikte, kafayı sıyırma konusunda özel bir etki olmasa da, becerikli bir yapıya sahip olduğumdan umarım şu lohusalık vs.. dönemini kendime ve çevreme az hasar vererek geçirmeyi başarabilirim:)

ha eğer başaramazsam zaten doğurmamış veya karşı cinsten olmanız dahi bu depresyon çeşidiyle tanışmayacağınız ve mevcut dumur durumuma sizleri de, ortak etmeyeceğim anlamına gelmiyor, yörüngemde yer alan tüm arkadaşlarım ve dostlarım da, ne yazık ki nasibini alacaklardır...

demedi demeyin ve kocaman öpücüklerinizi ve ilginizi benden esirgemeyin yoksa başımıza geleceklerden ben sorumlu değilim :)

35.haftamız ve NST testleri

Uzun zamandır yazamadım oysa aklımda birsürü birşeyler vardı yazacak ama bir türlü elim klavyeye gitmedi...

Geçen hafta Pazartesi dr.kontrolümüz vardı, 35.haftamızdayız ve herşey yolundaymış , NST testlerimiz başladı haftada 2 gün göbeğime bağladıkları kablolarla bebeklerin kalp atışlarını ölçüyorlar , bu testler son haftalarda bebeklerin rahim içi durumlarını anlayabilmek açısından oldukça önemliymiş kalp atışlarına ve hareket edip edemediklerine göre rahatları yerinde mi onu ölçüyorlar... fazla hareket etmiyorlarsa eğer dr.ultrasonla kontrol ediyormuş,şu ana dek biz iyi gidiyoruz...

Dr.umuz tarafından, çok kilo aldığımız için defalarca azarlandık ve uyarıldık ama diğer taraftan sözünü dinleyip 26.haftadan beri istirahat ettiğimiz ve bebişleri 35.haftaya kadar getirmeyi başardığımız için de teşekkür aldık...

hem bostan patlıcanı kıvamında neredeyse 2.5 aydır yatıp, hem kilo almamak nasıl mümkün olabilirdi bilemiyorum ama, hiç tartışmaya girmedim nasılsa kızlar doğunca koşturmaktan o kilolar gidecek diye düşünüyorum,

ve elbette bende hiç mennun değilim bu kadar kilo almaktan, bel fıtığım azmış durumda ve sol bacağımı resmen hissetmiyorum günlerdir ama olumlu düşünüp devamlı reiki yaparak bacağımdaki sancıyı azaltmaya çalışıyorum başka da, şansım yok zaten, galonla ağrı kesici içsem de geçmeyecek biliyorum çünkü tamamen kiloyla ilgili bu ağrı hayatı boyunca 90 kiloyu görmemiş bir bedeni taşımak hiç kolay değil...

tüm bu hamilelik sürecimi düşündüğümde pek çok şey öğrendim ama ikiz bebeklere hamilelik hem hiç kolay değilmiş hem de tek bebeğe nazaran öyle çok detay var ki, bundan sonra nerede bir hamile kadın görsem bin kat özenli davranacağıma eminim ama özellikle ikiz bebiş taşıyanlara ayrıca sabır ve kolaylık diliyorum...

23 Kasım 2007

34. haftamız, Mannana ve 7 Deliler 9 Oturaklılar:)

Ay girdik giriyoruz derken çok şükür 34.haftamıza da dün adım attık sonunda pek mutluyuz , gururluyuz, önceleri sadece sabah yataktan kalkınca kızlarla konuşan bendeniz artık, tüm gün aklıma geldikçe;

"canım meleklerim zamanında doğacaklar, yani 24 Aralıkta hatta Ocakta doğarlarsa tam süper olacaklar dimi güzellerim " gibi çenesi düşmüş bir durum içersindeyim...

en komiği de bu dumur halimize bir de evimizin yeni insanı Mannana'nın alışma süreci tabii:)

çünkü hatun zırnık Türkçe bilmediği gibi, İngilizcesi de pek güzel maaşallah ve hal böyleyken Türkçe öğrenme derslerimiz haliyle pek bir komik ve anlaşılmaz oluyor, bu gidişle yakında ben bir dil geliştireceğim ve ikimiz dışında kimse ne dediğimizi anlayamayacak zaten:)

Mesela geçenlerde Eylül ve Kevebek bendeydi Mannana'nın ilk geldiği günler daha,
mutfağı toparlamış odasına gidecek "I need you call me" dedi ben de, " ok " deyince kızlar gülerek yüzüme baktılar sadece...

biz anlaşıyoruz ama gerçekten yani, I- You - We ne önemi var ki canım,
ha sen? ha ben? ne fark eder? yanii di mi?

Dün de, mutfaktayız söylenişi birbirine benzer Türkçe kelimeleri yazdırmıştım mesela Tencere ve Pencere gibi, Ocak'ta birşeyler pişiyor Tencerenin kapağını açar mısın? dedim, Türkçe söylüyorum anlamazsa da en tarzanca o aramızdaki İngilizce dille anlatmaya çalışıyorum, gitti mutfağın penceresini açtı, no deyince kapattı tencereyi algıladı ama, kapağı tamamen açtı oysa ben sadece aralamasını anlatmaya çalışıyordum, bir anda çok şey istediğimi fark edip, vazgeçtim...:)

En komiği de, annem bende bir haftadır ve dün akşam "Var mısın yok musun" diye bir yarışma seyrediyor, adamın biri yanlış seçim mi yapmış neyse, annem sürekli adama "salak, salak " deyip duruyor kendi kendine konuşurken:)

Mannana yanıma gelip, şimdi şuraya yazsam hiç kimsenin anlayamayağı o ingilizceyle,
annemin "ıslak ıslak" dediğini söyledi ve tüm salona bakmış, heryer kuruymuş neresi ıslak anlamamış anneme sormuş, annem de onu anlamayıp adamı gösterip salak demeye devam edince bunlar iyice karışmışlar:)

oturup salak ve ıslak ne demek onu anlattım haliyle:)

Kocişle yaşadıkları çay muhabbeti ise süper yani:)

bizim küçük bir termosumuz var ve kociş eve gelince, onda kendine demlik poşet atarak çay demler, odasına alır ve oradan içer gece boyunca...

zaten, oldum olası çaydanlık kültürüne alışamadım ben, annemin genç kızlığımda demlettiği galonla çay yüzünden, çay demlemekten nefret ederim, tamamen psikolojik belki ama elimde değil sevmiyorum da zaten:)

neyse biz böyle iyiyiz termosumuza bir poşet çay koyup, sıcak suyu doldurunca ikimize de yetiyor oluşan çay sadece, gelen misafirler şikayetçi bu durumdan,
onları da, "enteresan kahvelerimiz var ama" vaadiyle kandırıyoruz, kanmazlarsa da geçenlerde bir arkadaşımın sırf kendine çay yapmak için getirdiği ve bizde bıraktığı çaydanlıklarda çay demleyerek mutlu etmeye çalışıyoruz artık ne yapalım?
yani gerçekten rezil bir haldeyiz bu konuda ama pek eğleniyoruz yıllardır:)

Geçen akşam;
Ben pek yerimden kalkamıyorum ya malum doğurdum doğrucam diye hareket etmiyorum ...
Kociş, Mannana'ya termosta çay yapmayı öğretmiş sözde muhteşem ingilizcesiyle anlatarak ama, bizim kız anlar mı? o alışmış benimle tarzanca anlaşmaya tabii, gitmiş kettleda su ısıtmış ve demlik poşet çayını da, termosa koyup su ekleyeceğine almış kettelın içine atmış:)

kettle daki su "ne idüğü belirsiz bir çay mı olsam? su olarak mı kalsam" bunalımı yaşarken beni mutfağa çağırdılar haliyle koptum tabii gülmekten ve kendi dilimizle anlattım kızcağıza aynen de uyguladı valla:)

Kociş korkulu gözlerle bize bakarak "siz hangi dili konuşuyorsunuz allahaşkına" diyordu en son:) boşverrrrr dedim

Gülmekten mi doğurayım? yoksa, birbirini algılayamayan bu komik anne - Mannana- kociş topluluğunun halinden kafayı yiyerek mi? bilemedim:)

Yani uzun lafın kısası dicem ama beni tanıyanlar bilir kısa cümleler kuramadığımı,

iki tane bebiş geliyor,
Mükremin çıtırın annesi kıvamında bir annem var, Allah başımdan eksik etmesin, melektir her anlamda benim tonton annişim ama uzak oturuyorlar bugün gitti, doğumda gelecek yine yardıma allahtan...

iyi birine benzeyen ama, henüz Türkçe ve İngilizce kelimeleri algılama sürecini yaşadığımız sevgili Mannana'mız var onunla konuşmayı halledeceğiz ve sonra evin düzeni , çocuk bakımı vss. konularında ne marifetler sergileyeceğiz bilemiyorum ...

"Çok küçükken ben o bebekleri tutamayabilirim ama elimden geleni yapıcam söz" diyen nedense bu sözleri beni hiç tatmin etmeyen sevgili kocişim var bir de sağolsun:)

Acaba gerçekten bebişler doğmadan şu evin her yanına kamera yerleştirip, kaydetsek de, sonra seyredip komaya girercesine gülsek mi ? diyorum ağlanacak halimize:)

yani o an sinirden ben birkaç komaya giricem belli ki, ama hani zaman geçince çok komik geleceğine eminim tüm bu olup bitecek olayların...

ya da rahmetli babaannem söylerdi; evde çok kişi olup, her kafadan bir ses çıkar da, kimin ne halt ettiği belli olmadan debelenip durur ya millet işte öyle anlarda,
"Yedi Deliler Dokuz oturaklılar toplanmış burada" derdi:)

Veya
YEDİ DELİLER DOKUZ OTURAKLILAR isminde bir program olsun bizim bu debelenmelerimiz ve bir tv kanalına satalım da, en azından para kazanırız bari :)

ay ne yapsam bilemedim:))))

15 Kasım 2007

33.haftamıza girdik yaşasın:)

Bugün 32.haftamızı bitirip, 33. haftamıza girdik umarım önümüzdeki Perşembe'de aynı keyifle 34. haftamızı müjdelerim...

dün akşamdan beri ayağa kalktığım zaman göbeğimi tutma ihtiyacı hissediyorum ve canım yanıyor ... sanırım iyice aşağıya doğru inmeye başladıkları için bu ağrılar çıktı ortaya eğer öyleyse sorun yok başka bir şey olmasın da , doğum yapan arkadaşlarıma sordum "normal 2 tane bebek taşıyorsun kolay değil iyice ağırlaştınız" dediler rahatladım... ağırlaştığım için hiç mutlu değilim elbette 20 kg. ya yakın aldım:(

ama şu an bunu kafama takmamaya çalışıyorum doğumdan sonra bakıcam icabına o kiloların zaten, bana kalmayacak Mini ve Nosi geldiğinde koşuşturmaktan iğne ipliğe dönebileceğim umarım:)

26'sında Doktorla randevumuz var hayırlısıyla o günü de görebilirsek daha da iyi hissedicem kendimi...

Çok yakın bir arkadaşım tek bebiş olmasına rağmen erken doğum yaptı hafta başında, hamilelik zehirlenmesi diye de bilinen Preeklampsi diye bir rahatsızlık varmış ne yazık ki onu yaşadı, bir anda eli ayağı şişmiş ve tansiyonu çok yükselmiş, 1-2 gün izlediler ama baktılar tansiyon düşmüyor dr.u Pazartesi sezaryenle aldı bebişi neyse ki 34.haftalarıydı ve küvöze gerek kalmamış olması da beni çok sevindirdi...

Onun stresinden bu hafta yerimden kıpırdamadım, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik hayırlısıyla şu 36.haftamızı devirelim de, 37. haftada gelsinler diye gayret ediyorum...

Bu arada yardımcımız geldi Pazartesi akşamı, Gürcistanlı 39 yaşında, 3 çocuk annesi tek falsosu ne yazık ki, sigara içiyor ama, allahtan çok değil ve bebişler doğunca içmeyeceği konusunda bana söz verdi bakalım neler olacak, şimdilik kendi kaldığı odanın balkonunda içiyor ve bana bir zararı yok ama, ilerde müsaade etmeyeceğimi söyledim.

Hiç Türkçe bilmiyor az biraz İngilizcesi var da, o şekilde anlaşabiliyoruz ve şimdi ona Türkçe öğretmeye çalışıyorum elimden geldiğince, ne kadar çabuk öğrenirse o kadar iyi çünkü, kendi ülkesinde ilkokul öğretmenliği yaptığı için çabuk öğreniyor ve gayet düzgün birine benziyor umarım tek falsosu sadece sigara olarak kalır bundan sonraki günlerde de...

Yarın da, kızların mobilyaları gelecek umarım mağazada gördüğümüz gibi güzel olmuşlardır ve sorunsuz bir halde gelir ve kurulur da, o işte bitmiş olur zaten hemen eşyaları yerleştiremiyormuşuz birkaç hafta havalanması gerekiyormuş....

günler yaklaştıkça heyecanlanmaya başladım sanki,
şimdiye dek dalga geçiyordum ama, bugünlerde dut yemiş bülbül gibi bakınıyorum şapşal bir halde:)

ayyyyyyyyyyyy :)

10 Kasım 2007

Toptan Özür...

Özüründe toptanı olur mu? bunun perakendesi nedir ki? diyeceksiniz biliyorum ama aşağıda yazacaklarımı okuyunca anlaşacağız muhtemelen...

Şindik doğum yaptıktan sonra, hayatıma kısmetse iki güzeller güzeli melek bebiş girecek ve ben bunca senelik; deli, çatlak, sarışın, tevekkel vs.. sıfatlarımın yanısıra bir de ANNE olacağım ya artık, ilk zamanlar acemilikten bocalayacağım bazı şeyler olabilecektir hiç kuşkum yok çünkü, ne huysuz bir kadın olduğumun ve ne kadar uğraşsam da, bazı kötü huylarımı sadece bir yere kadar iyileştirebildiğimin gayet farkındayım.

İşte bu "Anne" olduğum ilk günlerde yaşanacak o geçiş döneminde, çok çok samimi oluğum arkadaşlarım gayet de alışık olduklarından pek iplemeyecektir ve gülüp geçeceklerdir allahtan ama, çok iyi tanımayanların cidden canını sıkabilecek hadiseler yaşayabiliriz.

Yani düşündükçe arıza çıkarabileceğim konuları bildiğimden en azından aklıma gelenleri kısaca şeediyim didim;

* Bebişleri emzirirken yanımda hiç kimseyi istemezsem ama çağırdığımda 2 dakika içinde kimse gelmiyorsa da kıyameti kopartıyorsam,

* Sesimin tonu alışık olduğunuz konuşma tonumdan farklı çıkıyorsa ve suratım sirkenin dibini satar bir haldeyse, kısacası o alışık olduğunuz 32 dişi meydanda gülümseyen hatun modumda değilsem,

* Bebişleri daha evvel anne olanlarınız da, dahil olmak üzere hiç kimsenin kucağınıza vermek istemiyorsam,

(güvenmediğimden ya da buldumcuk olduğumdan değil sadece istemiyorumdur, 2 bebişle kafayı yiyip eninde sonunda vereceğimdir sabırlı olun nolur)

* Hadi diyelim ki kucağınıza verdim, öpmeseniz dahi ki, sakın öpmeyi aklınızdan bile geçirmeyin zaten o küçüklükte bebekler öpülmez, enselerinden koklanır sadece ve nefesiniz bebeğin yüzüne gelecek mesafede diye müdahale ediyorsam, hatta abartıp "yerine koyalım artık" diye alıp yataklarına yatırıyorsam, (yaparım)

* Siz bana bebişlerle ilgili yaşanacak konuları ısrarla anlatmaya çalışırken, bir kulağımdan girip, diğerinden çıkıyor şeklinde umursamaz bir halde dinleyip, iplemiyor görünüyorsam ve hatta siz kendinizden en emin halinizle, "biberonu da şöyle yıkarken ile...." başlayan cümleler kurarken, sözünüzü büyük bir iç çekişle "eeeee sen fasülyeye nane de koyar mısın?" gibi abuk cümlelerle bölüyorsam,

(emin olun, işime yarayan bölümleri ayıklanıyorumdur aslında ama sadece herkesin o günlerde "en çok bilen anne" krizi tutup, 50 şeyden basetmelerinden daralmış ve artık duymamazlıktan geliyor olabilirim, bilmediğim ve merak ettiğim birşeyse soru sorup devamını getirmenizi beklerim zaten merak etmeyin.)

İşte tüm bu yazdıklarım yüzünden ve şu an aklıma gelmeyen ama, şartlara göre abuklaşabileceğimi bildiğim bana ait tavırlarım için hepinizden ayrı ayrı toptan özür diliyorum, çünkü daha evvel yaşamadığım bu yeni halleri yaşarken neler hissedeceğim dahi belli olamayacağından, en abuk sabuk isteklerimi ya da, kapris gibi görünen oysa, bende bir açıklaması olan davranışlarımı mazur görün lütfen, biraz bebişlerle haşır neşir olup, yeni hayat düzenimize alışıp, silkelenip kendimize geldiğimizde, hepinizi ayrı ayrı öperiz geçer...

biliyorum bunları böyle yazıp dökmem bile salakça ve sinir bozucu ama, bizzat yaşarsak çok da siznir bozucu arızalar olabilir diye önden şeediyim ve özrümü de dileyim dedim...

belki de, böyle "Pamuk Şekeri" gibi tadından yenmeyen, sakin bir "Anne" olacağım ve bu yazdıklarıma hep birlikte, ....zla güleceğiz bir süre sonra umalım ki, öyle olsun ama siz yine de alın bu özrü bir kenara koyun ve benden o günlerde beklemeyin, çünkü domuzluğum üzerimdeyse bulamayabilirsiniz...

ve ne huysuzluk yaparsam yapıyım etrafımda olmaktan vazgeçmeyin, bak özrümü de diledim, tepemin tasını attırmayın, sonra nereye kayboldunuz siz diye canınıza okurum biliyorsunuz :) (yaparım)

kurtuluşunuz yok yani, "Hatun yine su kaynattı yakında düzelir" deyip takmayın kafanıza en güzeli:)

öpüldünüz en kocamanından:)

Hastane Çantası mevzuu....



Son hazırlıklarımızı tamamlarken, arkadaşlarım artık koskocaman olmuş göbişime korkulu gözlerle bakıp, akıllarınca çaktırmadıkları bir ısrarla
"sen şu hastane çantanı da hazırda tutsan, hani ne olur ne olmaz" söylemleriyle beni harekete geçirmeyi başardılar sonunda ve başlangıçta küçük bir çantayla başlayan hastane çantası bu gidişle hastane bavuluna dönüşecekti ya neyse ki, seyahat çantası ebadında kalabildi:)

Yine yazıyım ben şu işi de, belki birileri bir detaydan filan yararlanır diye düşünüp aldım elime klavyeyi..

Hastane Çantası

Anne için gerekenler:

* 1-2 adet emzirme sütyeni (Hepsi birbirinden şekilsizdi ama Mothercare'dakiler en düzgün duranları oldu, öyle süslü şık bişiy hiiççç aramayın arkadaşlar yohturrrr:)

* Beli yüksek olan çamaşır (Yine Mothercare de var bilumum çamaşırcılardan da bulunabilir ben onlara "anne donu" diyorum yani bebişler geldikten sonra, en azından 2-3 ay dünyanın en antiseksi iç çamaşırlarıyla olacağımıza da, kendimi alıştırdım ve belli ki, bir süre çekici görünmek istememize sebep olacak bir vakit ve enerji de olamayacak buna da kendimi alıştırıyorum:)

neyse, ameliyat sonrası oluşacak olan jöle kıvamındaki göbeği henüz kabullenmiş değilim ama kafayı takıp üzülmeyeceğim 1 sene içinde eski insan kılığıma bürüneceğimi ümid ediyorum:)

aştım kendimi Nirvana'ya ermeme aha şu kadar kaldı valla böyle sallamak kolay da göreceğiz bakalım anyayı konyayı:)

* Göğüs pedi , göğüs ucuna sürmek için krem (Lancinoh diye bir markanınkini verdi bir arkadaşım kendi emzirme günlerinden kalmış, yanımızda bulunmasında fayda varmış)
bir de Avent'in göğüs koruma bişiysi varmış olası tahrişlere karşı mıdır? yoksa tahriş olmuş halde dahi emzirmeye mi yarıyor anlamadım araştırıcam onu da...

* Kolonya, 1-2 tane kağıt havlu, peçete ve ıslak mendil (en çok tüketilen şeylermiş ve o kargaşada birilerini bakkala, çakkala göndermek dert olur diye bulundurun mutlaka dendi ve eklendi hatta bir de küçük el sabunu atın çantaya diye)

* Uzun süre kalmak gerekirse duş alabilmek için gereken şampuan , havlu bulundurmakta da fayda olabilirmiş , bir de suya dayanıklı terlik dedi bir arkadaşım wc'ye ve banyoya giderken giymek için, ve duş alman gerekirse "duşa terliksiz girme" diye de ekledi ne kadar hijyen olursa olsun, ilk günler enfeksiyon kapma riskimizin yüksek olması sebebiyle...

* Önden düğmeli gecelik ve sabahlık ilk günler pijama giymekte zorlanabiliyormuşuz dikişler yüzünden ama, sonra pijama kesinlikle daha rahatmış bu sadece hastanede bulunulan sürede giyilmek üzere gereken 1-2 gecelik ve sabahlık...

* Hastane çıkışında giymek üzere rahat eşyalar (bunda da, hamileyken giydiklerinizden tercih edin deniliyor doğum sonrası da, hala şiş olunduğundan ve dikiş yerini sıkmaması açısından rahat bir alt üst yeterli ve birde lastikleri sıkmayan kısa pamuk çoraplardan bulundurmakta fayda varmış....

* Ped + Diş fırçası ve macunu + Makyaj malzemesi + küçük ayna + Saç bandı (Saç bandı özellikle tavsiye edildi yüzümüze gözümüze düşen saçları toparlamak iyi geliyormuş ama öyle kırmızı fiyonklu lohusa kıvamında birşey olması şart değil ki, bence olmasın da, zaten sevmem oldum olası bu kırmızı bant muhabbetlerini, evlenirken de gelinin beline kurdele bağlarlar ya her olası kanamalı halimizi bildirmek zorundayız sanki cemi cümleye annemle bu konuda yine kapışacağız ya neyse hallederiz:)

Oturup eni konu manken makyajı yapmak şart değilse de, bir kalem ,ruj filan sürmekte fayda varmış sonra o dakikalarda çekilen fotoğraflardaki hilkat garibesi halimize bakıp küfretmemek için ama, rimeli tavsiye etmeyenler var... bebekler her odaya geldiğinde, duygusallaşıp zırıldayıp akan rimellerimizle maymuna dönmeyelim diye, yani kaş yapalım derken, göz çıkarmıyalım di mi? ya da suya dayanıklı rimel sürülsün canım ne bilim aaa:)

* Tüm gebelik boyunca doktor kontrollerinin , bebişlerin ultrasonlarının ve test sonuçlarının olduğu bir dosya hazırlayıp yanımıza alırsak iyi olurmuş gerekebiliyormuş...

* Telefon şarj aleti + küçük not defteri ve kalem (not defterini bir arkadaşım daha ziyade hemşireyle haberleşmek için kullanmış çok güldüm ama mantıklı, bebişi emzirirken odada hala birileri varmış arkadaşlarıymış ama, hemşire dışında kimseyi istemediğinden anlatamamış derdini o da hemşireye yazıp vermiş bir şey uydurup yani ne yalan söyliyim bende çok daralırsam ya da zor durumda hissedersem bu taktiği kullanabilirim şimdiden özür dilerim...)

* Son olarak gelenlere ikram edilmek için çikolata



Bebişler için gereken malzemelere gelince;

* Yenidoğan bebek bezi ve ıslak mendil

* Alt açma örtüsü (genelde hemşireler hallediyormuş ama olur da hastanede uzun süreli kalmak gerekirse bulunmasında fayda varmış)

* Yumuşak battaniye

* Bebişerin bodyleri, tulumları şapka ve eldivenleri kısacası yeni doğan setleri

* Steril edilmiş emzik koruyucu kutusunda ve 1-2 adet biberon (özellikle ikizlerde ek mama vermeleri gerekirse bazı hastaneler biberonu sizden istiyorlarmış)

* Hastaneden çıkarken bebekleri koyacağımız anakucağı...

kendileri gibi ihtiyaçları da minicik oluyor haliyle , ana danaliçe olan bendenizin ihtiyaçları yaz yaz bitmezken minnoşlarınki bunlardan ibaret işte:)

tüm bebiş bekleyen annelere hayırlı doğumlar olsun , umarım hepimiz hiç dertsiz sorunsuz en sağlıklı şekilde alırız bebişlerimizi kucaklarımıza...

Öpüldünüz göbişlerinizden, gıdıklanıyorsanız söyleyin bir daha öpmeyis:)

Bugünü saymazsak şafak 44 gün beyaa:)

Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik :)

Bebişlerin gelişine doktorun verdiği 24 Aralık tarihini baz alırsak, sadece 44 gün kaldı ve tüm bu süreç nasıl geçti de, bu kadar yaklaştık gerçekten anlamadım ve ne yalan söyliyim şımarıklığa hiç lüzüm yok, ilk 3 ay olan bulantıları ve fiziksel değişimlere alışma sürecini saymazsam, son derece rahat bir hamilelik geçirdim şu güne kadar umarım bundan sonrası da böyle geçer...

Günlerdir bebişler doğduktan sonra olacakları düşünüp kendimi her anlamda hazırlamaya çalışıyorum.

* Az uyku bol hareketli günler beni bekliyor olduğundan, uykunun stoğu olmasa da olabildiğince uyuyorum...

* Evde hareket edebildiğim kısıtlı zamanlarda, eşyaların yerini o an yanımda olanların tarifimle bulabilecekleri düzenlemeler yapıyorum mutfakta ve salonda özellikle...

* Migros ve Gima gibi sanal market hizmeti veren sitelerden fiyat analizleri yapıyorum alışveriş listeleri oluşturup, bebişli günlerde eksikleri eve sipariş edebilelim diye, malum babişimiz çok çalışıyor zaten ve onun tek başına yapacağı market alışverişi pek de faydalı olmayabilir:) kullanım süresi geçmek üzere olan ne var ne yoksa bulup almakta üstüne yok, şu erkekler neden bu konularda umursamazdır bir anlasam:) neyse

* Kızların mobilyaları henüz gelmedi ama yine de, eşyalarını yıkayıp, aylara göre ayırıp ütüye hazır hale getiriyorum, ütü işini mobilyalar gelince ve yeterince havalanınca, dolapları yerleştirmeye gelecek olan anneme satmak niyetindeyim, hem yapacak halim yok hem de, ütü en sevmediğim iştir oldum olası annem de bayılır :)

* Hastane çantamızı hazırlıyoruz bir yandan da, ne olur ne olmaz erken bir doğum riski olmasın ama, hani olursa diye küçük bir el çantasıyla başlamıştım ebadımız gittikçe büyüyor çünkü, doğum yapan arkadaşlarımın önerileriyle eklenenler her gün artabiliyor ama neyse ki artık oldu sanırım...

Çantaya neler koyduğumu da, yazmak istiyorum yine belki birilerinin işine yarar ama ayrı bir yazıyla şeediyim çünkü destana dönebilir detaylar içermekte:)

* Mini ve Nosi'nin eksiklerini tamamlıyoruz bir yandan, ana kucakları ve pusetleri, bir kaç tane Avent biberon ve yeni doğan emziği, yan yatırma yastıkları, birkaç paket prima yenidoğan bezi,bebiş şampuanı, sıcak su torbası, vss. alındı.
Mobilyaları gelince odalarına lamba ve küçük bir halı almak gerekiyor sadece...

Bunlar kıvır zıvır işler esas kendimi o günlere psikolojik olarak hazırlamak gayretindeyim ama, yaşamadan anlayabileceğim birşey değil belli ki, düşündükçe korkuyorum aslında 2 küçücük bebişe aynı anda nasıl yetişebileceğim, hala ev işlerine bir yardımcı bulamadım annem bir süreliğine gelecek ama, nasıl olacak?

Babişimiz yardımcı olacaktır elinden geldiğince ama, ne kadarını yapabilecek acaba? kucağında hiç bebek görmedim şimdiye dek, en yakın arkadaşımızın bebeğini bile almadı şimdi nasıl becerecek tutmayı ve birşeylere yardımcı olmayı?

ilk bir ay eve ziyarete gelmek isteyenleri, çok yakın arkadaşlarım dışında kabul etmesem mi?
şu ev düzenimizi kurana kadar ama, millete bunu nasıl açıklayacaksın?
de ki geldiler 2 bebekle mi ilgileneceksin gelen insanlarla mı?
ilgilenemezsen anlayış gösterirler herhalde di mi?

ayyyy düşündükçe kafayı yiyecek 50 tane detay var bu yüzden herşeyi akışına bırakmak lazım sanırım çünkü nasılsa neyi planlarsam planlıyım hiçbir şey benim istediğim gibi olmayacak bundan sonra...

Allahım, sen bana bol sabır,

gözümün önünden tencereler tavalar uçsa dahi, algılayıp sinirlenmeyeceğim kadar xxl bir rahatlık,

az uykuyla dahi ayakta kalmayı başaracak ve bu yüzden yıpranmayacak çelik gibi sinirler,

her işi büyük bir beceriyle halledebilecek nitelikte becerikli, temiz, iyi bir yardımcı,

söylediklerimi 1 seferde anlayan ve sinirlenirsem suratıma "ne oldu ki şimdi" der gibi bakmayacak sağduyuya ışınlanmış, artık evin küçük çocuğu olmaktan vazgeçip baba olmanın farkına varmış, yeni babiş versiyonu :)

yani toplarsak şu yaşıma dek hissetmediğim kadar sakinlik ver ki, herşeyin üstesinden gelebileyim, yoksa tanıyanlar bilir, tepemin tası atıp da, kısa devre yapmaya başlarsam, oluşacak delilik dalga boyunu düşünmek dahi istemiyorum...

tekrar etmeme gerek yok di mi? yeterince açık istekler:)

6 Kasım 2007

30. hafta doğum izni raporu

Aklımdayken şu doğum izni raporunu nasıl aldığımı da yazmak istedim, ben çok araştırdığım için ,ihtiyacı olanlar okursa fikir edinebilsin diye...

Normal hamileliklerde 32. hafta dolunca doğum iznine ayrılıyorken, ikiz gebeliklerde bu konuda biz ikiz annelerine 2 hafta torpil yapmışlar, iyi ki de yapmışlar 30. haftanız dolunca doğum iznine ayrılabiliyorsunuz...

bunu iyi düşünmüşler çünkü, Dr'umuz "26 haftadan sonra çalışman zor" dediğinde, abarttığını düşünmüştüm ama gördüm ki, çalışmam zor değil imkansızmış...

bu yüzdendir ki, 30 hafta öncesindeki 4 haftayı da raporla ve kalan yıllık izinlerimi kullanarak evde istirahat ederek geçirdim...Dr'un kehaneti gerçekleşti yani ben 26.haftadan beri çalışamıyorum erken doğum riski sebebiyle neyse ki, artık 30 hafta iznimiz başladı da, izin konusunda rahatladım...

Aslında Zincirlikuyu da bulunan SSK Dispanserine gidip açtıracaktım raporumu ama gerek şu anki, fazla hareket etmeme mecburiyetimiz gerekse yol durumu nedeniyle Asya yakasında bir yer olmaz mı? diye araştırdım ve Zeynel Kamil'den de raporumu açtırabildiğimi öğrenince oraya gittik...

Araştırırken ilk başta, işyerimiz Fındıklıya bağlı olduğu için illa Avrupa yakasındaki bir yerden olacak diye duymuştum ama şart değilmiş, Zeynep Kamil gibi tam teşekküllü devlet hastanelerinden de raporu açtırabiliyorsunuz...

Zeynep Kamil hastane olduğu için büyük ve karışık sadece aslında karışıklığı değil eksik bilgilendirme sorunu var baştan tam bilgi vermedikleri için hastanenin içinde deli deli dönüp duruyorsunuz:( oraya maddeler halinde ne yapılacağını yazıp assalar kimse zorlanmayacak oysa ama nerdeee bizde o zihniyet ...

Prosedür kısaca şöyle işliyor;

Girişte bir SSK bölümü var oradan üzerinde iş göremez raporu yazan 2 tane A4 ün yarısı ebadında form alıp, doğum katına çıkıyorsunuz, dr. şöyle bir bakıp kaç haftalık olduğunuzu soruyor ama ultrason vs..evraklarınız da yanınızda olmalı onlara da şöyle bir bakılıyor çünkü ve karnınıza bakıyor ama öyle çok kapsamlı bir muayene değil ölçüp biçiyor ve o kağıtlara 30 hafta ikiz gebelik yazıp kaşeleyip, imzalayıp sizi gönderiyor...

Giriş katına inip mavi kart alıyorsunuz vezne yazan bölümün karşısındaki bölümden 1 ytl ödeyerek o sizin hastane kartınız gibi bişiy, bize kimse söylemediği için önce veznede 15 dk.kuyruk bekleyip yetkiliye ulaşınca mavi karttan haberdar olup, mavi kartı almak için gidince, sıramızı kaçırıp tekrar bir 15 dakika beklemek zorunda kaldık:(

mavi kartı aldıktan sonra vezne bölümü dr un imzaladığı kağıtlara bakıp, sizden işyerinden aldığınız vizite kağıdını istiyor ,işyerinizden ya 2 suret vizite kağıdı alın veya mutlaka fotokopisi yanınızda olsun, ben fotokopisini verdim aslını kendimde tuttum iyi ki de, öyle yapmışım çünkü en sonunda vizite kağıdının o asıl suretini SSK bürosuna vermek gerekiyor.

Neyse veznedeki iş bitince karşı binaya gönderiyorlar doğum referans nosu diye bişiy alıyorsunuz oradaki kalabalığa bakıp aldanmayın ve beklemeyin, gişe gibi yerlere sorun mutlaka çünkü, her kalabalık farklı bişiy bekliyor aslında, ve o 2 küçük kağıda referans numaralarını yazıp hemen veriyorlar...

sonra o kağıtları yine aynı binada giriş katında bulunan , baştabib odası denen yerlerde onaylatıp, tekrar ilk kağıtları aldığınız SSK odasına gidiyorsunuz, buradaki görevli sizden vizite kağıdının aslını ve imzalı kağıtlardan birini alıp diğer asıl sureti size veriyor...

ve o size verdikleri kağıdı saklamanızı istiyorlar ki, doğum iznini kapattırmaya gideceğiniz zaman geri isteyeceklermiş o yüzden şirkete fotokopisini vermenizde fayda var...

Son olarak oradaki görevlinin söylediği birşey var, doğumu özel hastanede yapacaksanız, doğum sonrası hastaneden aldığınız doğum kağıdını yine o hastanenin bulunduğu semtteki SSK dispanserine onaylatıp, sizde kalan İş göremez rapor kağıdıyla birlikte götürmek gerekiyormuş...

Birsürü formalite işte, ama dediğim gibi aslında şu sırayı baştan bilsek yarım saatlik iş fakat kimse adam gibi bilgi vermediği için dolanıyorsunuz doğru yerleri bulabilmek için:(

biz açtırdık bitti bu hengame şimdi, doğum sonrası kapattırma işleri var ama o zaman böyle kocaman bir göbişle dolaşmak zorunda olmayacağım için nasılsa hallederiz...

uzun oldu ama yazıyım dedim olur ya, belki birilerinin işine yarar, hamile kadınları görünce burnum sızlıyor artık çünkü, kimbilir hepsinin ne dertleri var ve bu abuk sabuk işlerle oradan oraya koşturup duruyorlar...

hepimize kolay gelsin...ve umarım birileri bu işleri daha basitleştirecek çözümleri bulur en kısa zamanda...

Dengemi kaybettim hükümsüzdür:)

Çokkkk ihmal ettim ben blogumu çokk farkındayım ve üzgünüm de aslında ama tam hadi yazıyım dediğimde bir başka iş karışınca öteleye öteleye 2 haftayı geçmişiz yazmayalı ne ayıp...

bu arada neler oldu aslında pek değişik birşey de olmadı evde yatmak dışında:)

29 Ekimde kızların pusetlerini ve ana kucaklarını almaya gittik babişle birlikte ve eve geldiğimizde boş hallerini eve çıkarmakta ne denli zorlandığımızı görünce, bebişlerle birlikte tek başına bu işi yapmanın imkansız olacağına bir kez daha ikna olup, yatılı yardımcı arayışımızı hızlandırdık...

Hoş hızlandırdık da, ne oldu? ikiz bebişlere bakıcı bulmak zormuş onu öğrendik gelenler daha ziyade ev işi vss.. tarzı konularında çalışmak istiyorlarmış bebek bakmak hele bir de ikiz olunca zor geliyormuş onlara:(

neyse aramaya devam...

dün dr. kontrolümüz vardı.
Mini ve Nosi maaşallah dombili dombili devam ediyorlar gelişmelerine, ben biraz fazla kilo almısım bir önceki kontrole göre, haşlama sebze ve balık dedi ama, biliyorum ki, uyamıcam bu söylediklerine çünkü zaten ayağa kalkmakta bile zorlanırken artık yemek hazırlamak hayal olduğu için, yemek sepeti sağolsun şeklinde bir halde yaşıyoruz ne yazık ki, olabildiğince sağlıklı şeyler seçerek..

bu aralar yürüyüşüm o kadar değişti ki, daha doğrusu sendeleyişim demeliyim herhalde çünkü Penguenler halt etmiş bir halde yalpalayarak gidiyorum:)
eşim geçenlerde, "bir ayağını kaldırdığında, diğerinin yerde olduğundan emin ol da devrilme " dedi haksız da sayılmaz dengemi sağlamakta ciddi zorlanıyorum çünkü ve göbişimin nereye kadar uzandığını tam kestiremediğimden, oraya buraya toslayarak gidiyoruz bazen:)

kızlardan özür dilemekle geçiyor günüm yani anlayacağınız
"haklısınız annecim tamam daha dikkatli olucam ama eskiden buzdolabının kapağını açarken geri çekilmem gerekmiyordu alışıyorum yakında daha iyi ayarlıcam mesafeleri" diye:)

ve rüyalarımda kendimi hep biryerlerden düşerken görüyorum, öyle sakar bir haldeyim ki, inanamıyorum yemek yerken üstüme dökme konusunda da, rekor kırıcam bu gidişle babişe dalga geçiyorduk onu geçtik valla, tabakla göbeğim arası mesafeyi kestiremiyorum sanırım masaya pek yanaşamadığımdan:)

ama herşeye rağmen öyle güzel ki, onların kıpırdanışlarını hissetmek ve tüm gün konuşuyoruz daha doğrusu ben durup durup,
"ne olur annecim bakın 3 hafta sonra dr.umuzla randevumuz var onu da halledelim sonra çok az kalacak olur mu" diye pazarlık yapmaktan bir hal oldum...

Babişimiz pek rahat sağolsun, o durup durup aynı sözü tekrar etmekte hala,
"Bir büyücü tam olması gerektiği zamanda gelir ne öncesi ne de sonrasında" diye
bunu da, Yüzüklerin Efendisinden almış oradaki bir konuşmadan:)fantezi dünyası geniş bir kişilk olduğu için "he he tabii " deyip kızlarla konuşmaya devam ediyorum haliyle:)

batı yakasında değişen birşey yok yani , yapacak çok işim var ama, ayağa kalkacak halim olmadığından ne yazık ki hepsi bekliyor şimdilik

* Temizlikçi kadının çöpe attığı pasta çatallarından temin etmeliyim, hatun yok etmiş çatalları yahuu...

* Kendime hala hastanede giyebilecek bir gecelik, sabahlık takımı bulup alabilmiş değilim, önden düğmeli saten pijamalarım var ama, ilk günler pijama giymek çok zor olacakmış çiçeksiz böceksiz düz renk gecelik ve sabahlık neden yapmaz bu tekstilciler anlamış değilim, hepsi kocakarı işi şeyler,
güzel olanlar da deli pahalı:( birkaç arkadaşımdan rica ettim benim için bakıyorlar sağolsunlar...

* Hastanede ve evde doğum sonrası ikram edilecek çikolata , onları koyabileciğim şık bir sepet ve çok gösterişli olmayan sade bir kapı süsü ayarlamalıyım sanırım bu işi şirketin çiçeklerini sipariş ettiğim çiçekçiye paslıcam sonunda,aklıma başka yol gelmiyor internette gördüklerim fiyat olarak uçmuş durumda ve pek alacalı bulacalı süslü filan ben, çok sade birşey istiyorum...

* Canım arkadaşım Kivi, ısrarla "hastane çantanı hazırla, hazır dursun ne olur ne olmaz" diyor ama şu gecelik sabahlık vss.. olaylarını halledebilirsem hazırlıcam umarım, zira şimdilik sadece kızların hastane çıkış giysilerini, yeni doğan emziklerini, bez ve temizlik mendilleri bölümünü koyabildik çantamıza..

yani böyle bostan patlıcanı gibi yatıyorum ama çok işim var aslında çoookkk...

neyse bir yolu bulunacak nasılsa, eşimin en yakın arkadaşının eşi Özlem de hamile ve beni Nilüfer diye bir arkadaşıyla tanışdırdı o da ikiz annesi, bizi çaya davet edip ikizlerle ilgili bilgiler verdi sağolsun ve bana doğum macerasını anlattı, bırak hastane çantasını kontrole gitmiş doğuma almışlar apar topar ve ne bebişlerin yatak odaları ne de diğer detaylar hazır değilmiş bebişler doğduğunda, inanamadım ve eee nasıl halloldu eksik işler dediğimde;

"herşey bir şekilde oluyor ve inan sen zaten bebişlerle ilgilenmekten o detayları görmüyorsun bile birileri yapıyor sağolsunlar " demişti...

Çok daralınca onun sözlerini düşünüp rahatlamaya çalışıyorum, elimden geldiğince tamamlamak niyetindeyim eksikleri ama, şu an yatmam ve onların zamanında doğması tüm bu saçma detaylardan daha önemli...

Yatalım bakalım:)

16 Ekim 2007

Dombili dombili...

Dün doktor kontrolümüz vardı.
Geçen haftalarda yaptırdığımız testlerin sonuçlarını konuşup, bebişlerin durumuna baktık... Çok şükür şeker testinden geçtik ama, yine de yediklerimize biraz dikkat etmemiz gerekiyormuş çünkü bundan sonra benim veya bebeklerin alacağı fazla kilolar karın içi basıncı arttıracağından erken doğum riskimiz de artıyormuş:(

Bu yüzden şekeri ve hamur işi gibi şeyleri yemek listemizden çıkartmamız gerekiyor daha çok meyve ve bol su içerek ve dengeli beslenerek şu kalan süreyi zamanında doldurmayı başarırız umarım...

Ve bir de kan uyuşmazlığımız olduğundan, bir iğne yaptırdık bu da önemli birşey çünkü, benim kan grubum 0 RH(-) babaları pozitif o yüzden başından beri bu konu da takip ediliyor... İlk iğnemizi amniyosentez zamanında yaptırmıştık bu 2.si oldu...

Ben evde olmaktan ayaklarımı uzatıp oturmayı, hatta bir iki dolanıp ufak tefek işleri toparlamayı anlamışım kendimce...çok büyük bir yanılgı içersindeymişim meğerse göbeğimde bir saatli bombayla dolaşıyormuşum da, haberim yokmuş:(
hep yatmam gerekiyormuş oturmam değil , hatta dolaşmam hiççç değil..ayaklarımı uzatıp oturmam da bir derece işe yarıyormuş ama esası yatmakmış...

bu yüzden kendimi acayip suçlu hissettim :( ve bugünden tezi yok kalan işlerin topunu oldukları yerde bırakıp yatacağım:( hoş öyle çok da dolanmadım ama evdeki çekmeceydi, dolap içiydi gibi detayları da toparlıyım bari doğum yapmadan derdindeydim... tamamen yatma işi benim gibi hiperaktif insan kısmısına bir işkence ama, bebişler erken doğarsa ne tip arızalar olabileceğini şöyle bir anlatınca doktor, kendimi koltuğa çivilemem gerekse de yatacağım sözzzz....

Kızlardan biri olması gerekenden 10 gün önde diğeri de 4 gün ve kiloları da öyle şu an 28+4 üz yani bu haftayı da bitirince 7.ayımız bitiyor 8'e giriyoruz...

Muayene sonrası doktorumuz "3 hafta sonraki muayenede görüşürüz" dedi...evet lütfen 3 hafta sonra görüşelim doktorcum...

Şimdi uslu uslu yatıp, olabildiğince sağlıklı beslenip, dombili hanımları zamanından önce gelmemeleri konusunda ikna etme çabasındayım...

Şöyle sürükleyici bir kitap okuyasım var ama, ne okusam bilemedim neyse buluruz bişiler artık hadi bana müsaade dombilileri yatırmaya gidiyorum...

7 Ekim 2007

1 de hatırrr, 2 de hatırrrr, 3.cü de vur yere yatırrr...

Bu hafta doktor raporumuz sebebiyle evde geçti, sıkıldık ama evde olmaya alışmamız gerekiyor çünkü ikizanneleri@yahoo grubuna üye olduğumdan beri, anlamış bulunuyorum ki, ikiz gebeliklerin daha doğrusu çoğul gebeliklerin bir çoğu erken doğum riski taşıyor ve bu yüzden evde istirahat 26.haftadan sonra genelde uygulanan bir yöntem...

Hayatımın bundan sonrasında olacak değişikleri planlamaya ve sindirmeye çalışıyorum bir yandan da ve işten güçten ayrı olmak da, bunları daha detaylı düşünmeme sebep oldu sanırım....

keyif aldım mı? hayırrrr yani kızların doğuşu ve hayatımıza katacakları güzellikler malum ve onlarla ilgi hiçbir derdim yok tam tersi, evdeki varlıklarını düşünmek çok hoşuma gidiyor olası tüm zorluklarına rağmen, yani başlangıçta yaşanacak alışma sürecinden bahsediyorum bunlar endişelerimin en küçüğü,
keşke, herşeylerine tek başına yetebilsem ama biliyorum ki, imkansız...

Onlara benden ve babasından başka bakacak kimse olmayacağından ve bir süre sonra işe başlamam gerektiğinden, eve almak zorunda olduğumuz yatılı insan, şu anki tüm karın ağrılarımın oluşma sebebi...

benim gibi, koyu bir Yengeç burcu insanına hayat tarafından atılacak en büyük kazık...

Akrep doğmak varmış anasını satıyım bak kocişe, adamın yaşam alanı huzur bulduğu her köşe olabilir, kitabı ya da bilgisayarı olsun yeter, kendi yörüngesinde dönmeye başlar hemen ve öyle anlarda sıkıysa git de rahatsız et tehditkar olduğundan değil, öyle umursamazdır ki, bu ilgisizlik cidden yıpratıcı olacağından yanına uğramamak en iyisidir...

benim gibi kımıl zararlısı değil yani ...

sevdiklerim dışında evimde insan görmeye tahammülüm yoktur benim , böyle ciddi bir arızam var elbette insanlar gelsin gitsin oturup sohbet edelim, Tiremisu'nun ya da kısırın en kralını servis yapıyım hiç sorun değil ama, konu evde uzun süre yatılı kalmaya gelince, sapıtıyorum çünkü, birkaç gece dışındaki konaklamalar en sevdiklerim dahi olsa, beni sıkar bir süre sonra ve beni iyi tanıyanlar bana habersiz gelinmeyeceğini de ve bu surprizden çoğu zaman hiç hoşlanmayacağımı da, çok iyi bilirler...

kendim davet ettiysem veya planlı bir toplanma söz konusuysa onlarla yaşayacağım her andan hepimiz adına maksimum keyfin yaşanması garantidir ama,
öyle "geçiyorduk uğradık" tarzı yaklaşımlar bünyeye ters gelir çoğu zaman ve şimdi zaten arızalı olan bu ters bünyeye, çok ters bir durum söz konusu hiiiiççç tanımadığı bir üçüncü kişiyle yaşamak mecburiyeti:( yatılı yardımcı insan

etrafımdaki birçok insan bunun aslında çok büyük bir kolaylık ve çocuğu olan insanlar için aslında bir süreliğine gerçekten ciddi bir gereklilik olduğunu savunsa da, onun evdeki varlığı, düzenin ister istemez değişeceği tüm o yaşam detaylarını düşününce cidden sıyırıyorum antenleri...olayın maddi boyutunu da geçtim...

tüm bu salak sorunlara olan sanal takışlarım yetmezmiş gibi bir de, Perşembe günü eve temizliğe yardıma gelen kadın tarafından zıvanadan çıkartılınca cidden koptum...

biz Kevebek'le oturmuş Eylül'ün gelip bizi alıp İkea'ya götürmesini beklerken ve kızlar sırf benim aklımdaki işleri hafifletmek adına, işten güçten izin alıp bu programı organize etmişlerken, sözde hayatımın temizlik sorununu çözmek için yardımcı olmak üzere bir de, üzerine para vererek (para vermek bişiy değil kendim kuş kadar zam alırken, hatunun talep ettiği zam şaka gibi ona da taktım)tabi gelen insanın yarattığı saçmalık beni patlattı, cidden hani bir an sol gözüm seğirmeye başladı ki, çok tehlikeli bir hale dönüşebiliyorum öyle anlarda...

kız kardeşini davet etmiş canım, bir sorun yok aslında kardeşi kızıyla yakınlardaymış bize de, uğramışlar niyeyse evde çay partini var ve benim haberim mi? yok, kaldı ki bu konuda daha evvel kayınvalidesini bir davetini duyduğumda ve nedenini sorduğumda "abla ütüye yardıma geldiydi" cevabını alıp çıldırma emareleri geçirip, "bu eve benden habersiz kara fatma bile girmeyecek kızım" dememe rağmen, aile eşrafının bu olağan ziyaretleri bitmemiş meğer...

ama bitti haliyle, tabi o benim evde olacağımı tahmin etmeden yaptı bu zalaklığı da, benim gözümün dönünce, kendi kendime bile aynaya bakmaktan ne denli korktuğumu o da anlamıştır diye umud ediyorum.

insan formatımı kaybedip, canavar halime bürünmeden mecburen ona bir kez daha anlatmak zorunda kaldım bu dumur durumu asla istemediğimi çünkü , yeni birisini bulup yetiştirmek de ayrı dert ve etrafta çok daha beterleri var ne yazık ki, umarım beni anlamayı başarmıştır ,aksi takdirde bu hayatıma yardımcı olsunlar diye kattığım ve aslında hiç de bayılmadığım insan tayfasıyla olan dumur durumlarımızın sonu hayır olur inşallah...

rahmetli babaannemin dediği bir laf vardır pek severim
"1 de hatırrrrrr, 2 de hatırrrrrr, 3. cü de vur yere yatırrrrrrrrr" diye

eehh damarlarımda onun kanından fazlasıyla dolaştığı ve geçmişte tepemin tasını attırıp, vurup yere yatırdıklarımı düşününce, şu gebe halimle ister istemez endişeleniyorum, çünkü artık anne oluyorum eskisi kadar tek başımdan sorumlu değilim...kontrolümü kaybetmeden bu kadın kısmısıyla halleşmenin bir yolunu bulmam lazım...


zaten nedense şu 1-2 gündür o olaydan beri feci sinirliyim, her ne kadar canım dostlarım Kivi ve Eylül "amannnnn bırak alt tarafı kızkardeşini çağırmış, millet neler anlatıyor, ya başka birini çağırsaydı diye beni güldürmeye çalıştılarsa da, geçmedi bir türlü sinirim, yatılı kadınla olan hayatı düşünürken üstüne bu mevzuu geldi diye mi? nedir bilemiyorum frekansım bozuldu...

haaa bir de, sözde yağmur yağacaktı hem de şakır şakır sağanak yağış diyordu ama, hala yağmıyor:( her gün deli gibi hava durumu sitelerini gezmeye başladım.
çünkü , biz Yengeç insanına atacağınız ikinci en büyük hayat kazığı da, onları susuz bırakmaktır ...

Ekim ayındayız yahuuuuuuuuuuu
ben artık üşümek istiyorum yaaaaa, valla çok ciddiyim üşüyüp üstüme birşeyler giymek, kaloriferi yakmak , bardaktan boşalırcasına yağan yağmuru seyretmek, hatta çıkıp yağmur altında donuma kadar ıslanmak, lapa lapa yağan karın altında dolaşıp üzerime düşen kar tanelerinin şekillerine bakıp gülümsemek istiyorum ...


kafayı mı yedim? evet frekansım bozuldu ya, başka kanallardan yayın yapıyorum düzelirim yakında...

umarım...

ama önce yağmur yağsın şakır şakır hemde...

1 Ekim 2007

Evde ilk gün...

Bugün evdeki ilk günümüz doktor 10 gün rapor verdi evde istirahat edecekmişiz, öyle sokak sokak dolaşmak da yokmuş, oysa o kadar işim var ki ama,
"git hallet" dese de, zaten iki adım atınca tıknefes beygirler gibi tıkanıp kalıyorum:)

çok ağırlaştık biz artık zaten geçen ay fazla kilo almışız diye fırça da yedik ya, o yüzden bari evdeyken adam gibi beslenelim dedim...

sabah bol domates,salatalık ve 2 dilim kepek ekmeği ve peynirle başladık arada meyve tükettik sıkıntıdan Armut yedim birsürü...

yalnız ilginçtir, bugün kabızlık problemi yaşamıyorum , ya armut yüzünden ya da evdeyken daha rahatım ondan...

tüm hamile arkadaşlarıma öneriyim bari armut yesinler bana kimse söylememişti valla:)

ellerimiz ve ayaklarımız da, şişmedi bugün ki, çok fazla yukarıya da kaldırmadık, biz plaza insanları o yüksek yüksek tepelere kurdukları ofislerde basınç sorunları yüzünden şişiyoruz belki de, günde hiç olmadı 2-3 defa inip çıktığım 20 küsur kat olmayınca rahatladım sanki bak birazcık...

ama sıkıldık tabi, ofisten arkadaşlar face book'a üye yaptılar çok lazımmış gibi şöyle bir dolaşıp ondan da sıkıldık...ofisteki harala güreleye alışınca günü geçirmek zor oluyor ama bulacağız birşeyler...

Mini ve Nosi artık iyice hareketlendi , özellikle ayaklarımı sandalyeye kaldırıp, rahat oturuyorsam başlıyorlar tekmeler savurmaya ve bugün alt tarafta olan öyle sıkı bir tekme patlattı ki, gözümden yaş geldi resmen...

çektim kenara konuştum , zaten 2-3 gündür idrar yollarımla yakın ilişkide olduğu yetmezmiş gibi bir de, bu sağlam tekmeler nereye kadar dedim:)

hayır benim ağrı eşiğim yüksektir yani ona rağmen hissettirdi velet :)

ama olsun herşeye rağmen keyifli bu hareketli halleri, kasları gelişiyormuş esniyorlarmış filan öyle yazıyor sitelerde:)

sonra bebiş sitelerini gezip, ana kucağı ve puset vs.. baktık kızlarla sohbet ederek, artık beni duyuyorlarmış ya bütün gün vır vır konuşuyorum doğar doğmaz konuşmaya başlarlarsa hiç şaşırmayacağım:)

amma pahalı yahu bir de biz 2 tane alacağız hepsinden, ikizler için olanları kimse tavsiye etmiyor ve zaten tek başına ikisiyle başetmem zor olacağından, iki ayrı puset ve ana kucağı çok daha mantıklı geldi ama hangi markanın nesinden almalı bilemedim bakalım araştıralım birazcık...ikizanneleriyiz yahoo grubuna üye oldum çok faydalı bilgiler veriyorlar bir de oradaki arkadaşlara soralım...

şimdi kalkıp, yeşil mercimek pişireceğiz ve yanına da az biraz arpa şehriyeli pilav yapalım anne usulü, canımız çekti ama, yeşil mercimek bulana dek de öldük bugün.... Şok da yok, Migrosta da yok Mopaş ta bulunabildi, kıtlık mı var yeşil mercimek konusunda anlamadım ya neyse...

bunu böyle yazdım ama, başka canı çeken ve pişiremeyen olursa söylesin ben pişiririm valla gelip alırsınız artık ilk servisler bizden:) zaten şu evde olduğum günlerde ev yemeği konusuna mı girsem diyorum, hani sabahtan kalkıp yapıyım bişiler duyurayım eşe dosta sonra birkaç tane de sefertası alalım, maliyetinden satış hem ziyaret, hem ticaret...:)

para kazanmam lazım ya, zihni sinir projeler üretiyorum abuk subuk aldırmayın...

doktorum duyarsa, o mercimek tenceresini itina ile kafama geçirebilir ve sefer taslarından da şapka yapar:)

adam ayaklarını uzatıp yatacaksın derken ben ticarete atılıyorum:)

uçtuk işte sıkıntıdan napalım:)

gidip yemek pişireyim ben şimdi, elim çabuk iki dakikada halleder gelir yine yatarız koltuğumuza, daha şimdiden izimiz çıktı zaten, bir iki ay sonra koltuğa bakan oradan benim kalktığımı anlayacak şeklinden:)

28 Eylül 2007

Kevebek ve Eylül'le huzur gecesi...




Dün akşam can dostlarım Kevebek (Zed ona Kivi diyor) ve Eylül geldi. Pizza yedik sohbet ettik, kızlara aldığım giysileri gösterdim, daha neler almalıyım ? neleri hazır etmeliyim ? konularıyla ilgili görüşlerini aldım , her zamanki gibi huzurlu ve keyifli bir akşam geçirdik özlemişim arkadaşlarımı pek iyi geldi:)

Bizim kocişle zuzaylı isimlerimiz var birbirimize takıp, başlangıçta dalga geçtiğimiz ama yıllar geçtikçe, gerçek isimlerden çok kullandığımız, benimkisi Mia , eşimin Zed ve bu yüzden kızların da, isimleri Mini ve Nosi oldu ya zaten...

Gayet de güzel oldu ve biz zuzaylılar bu halimizden de, memnunduk aslında ta ki,

annem "kızlara ne isim koyacaksınız?" diye sorana dek herşey yolundaydı.

"Mini ve Nosi olacak isimleri annecim"

cevabımı duyunca suratı pek komikti:)

"o ne biçim isim öyle çocuğum"

ve sonrasında mecburen toplumsal isimlerini aramaya başladık bebişlerin ve hala da aramaktayız...

önce iki isim tek isim kavgası yaptık kocişle, ben tek isim istiyorum o ısrarla iki isimleri olsun diye tutturdu ne gerek varsa birsürü saçmasapan karmaşa yaratmanın dışında hiçbir işe yaramıyor neyse ki sonunda,

"isimleri sen bul ama, tek isim olacak"
diye ikna edebildim de, ama ona da müdahalelerim olacak tabii:)

Dün akşam da, Kivi ve Eylül'le tüm gece boyunca gayet keyifli bir şekilde birsürü isim bulduk ama çoğu Zed tarafından kabul edilmedi, bazılarını da biz beğenmedik.
En dalga geçilemeyecek ya da yanlış anlaşılmayacak, güzel bir anlamı olan basit ismi bulma çalışmalarımız gece boyunca sürdüyse de, ne yazık ki hala sonuca ulaşamadı...

Daha doğrusu kızlardan birisine Ece ismini zaten bulmuş ve pek de beğenmiştik , anlamı da güzel ve tanıdığım Ece'ler iyidir gerçekten , diğeri de İpek olacak bu gidişle, bizim önerdiğimiz "Ebru, Fem, Lal gibi isimler Zed tarafından beğenilmedi onun önerilerini de biz beğenmedik :)

bana kalsa Ayşe ve Zeynep gayet güzel ama hiçbir şekilde kabul görmüyor ne yazık ki:(

neyse daha vakit var nasılsa bakalım daha neler bulup vazgeçeceğiz...
keşke kendileri karar verseler aslında ne güzel olurdu ben en sonunda düşünülen isimlerden bir liste yapıcam ve bebişlere okuyacağım bakalım hangisinde tekme atacaklar , hangisine tepkisiz kalacaklar ona göre karar verilecek, istediğim ve tepkisiz kaldıkları bir isim olursa da, gıdıklayıp zorla tekme attırırım artık ne yapalım:)

Kevebek gelirken Defne'nin küçük eşyalarından toplayıp getirmiş sağolsun ve hepsi birbirinden şirin, onları yolcu ettikten sonra oturup biraz bakıyım dedim, eşyaları inceleyip bebişleri içinde hayal ederken pek bir keyif aldım...

Hamileliğimin en güzel zamanlarını yaşıyorum zaten onlar kıpırdanmaya başlayalı beri ve benim gibi huysuz ve aksi bir kadını bile daha doğmadan hissettirdikleriyle dize getirip yumuşattılar ya, doğduklarında neler olacak bilemiyorum doğrusu...

doğmak için beklenen tarih 24 aralık o yüzden dişimizi sıkıp, tüm gelişmemizi tamamlayıp öyle geliyoruz tamam mı benim güzel meleklerim, siz annenizin duygusallıklarına kapılıp erken gelmeye kalkmayın daha vaktimiz var:)

hem ne demişti babişiniz Zed, "bir büyücü tam olması gereken zamanda gelir ne olması gerektiğinden önce ne de sonra"

anne baba sözü dinlemeye başlasanız iyi olur yoksa ısırırım o güzel popişlerinizden:)

22 Eylül 2007

25 haftaya bakış ve Tombalaklar seansı....

Bugün doktora gittik, herşey iyi güzeldi ama, ben ve kızların aldığı kilolar güne damgasını vurdu...benim attığım adımlar artık, rihter ölçeğinde hissedilebilir seviyelerdedir diyordum zaten de, cidden abartmışım mevzuyu:(

Ana danaliçe olan bendeniz geçen ay 3.5 kilo alarak rekor kırmış ve böylece sevgili doktorumun kafamı kırmasına sebep olmam yetmezmiş gibi, kızları da kendime benzetmişim:)

Biri diğerinden 1 hafta önden gidiyormuş ama diğeri de olması gereken standartlarda olduğundan , ikizler arası kan transfüzyonundan bahsetmemiz şu aşamada söz konusu değilmiş, onun olması için aradaki farkın % 25 ler mertebesinde olması gerekiyormuş, çok sevindik ve bu kontrolden de yırtmış olmamızı nutella eşliğinde kutlamak istesek de, sevgili babişimizin bakışlarıyla karşılaşınca silkelenerek kendimize geldik...
şu kan transfüzyonu saçmalığı da, umarım asla olmayacak zaten çok sağlıklı bir şekilde paylaşıyorlar bizim tombalaklar herbirşeylerini, birisi diğerinden biraz daha obez sadece:)

ama artık benim bu zevzeklikleri bırakıp, çok daha dikkatli olmam gerekiyor, çünkü aldığım her fazla kilo erken doğum vss. risklerini tetikliyor ne yazık ki...

Kızların durumu şu an gayet iyi görünüyor ve bir sıkıntımız yok maaşallah ama, benden bir sürü test istedi ve bunların arasında 50 mg.şeker yükleme testi de var, o test sonuçlarında umarım bende gizli şeker çıkmaz da, bebişlerin fazla kiloları sadece annelerinin obezliğine bağlı olur, aksi takdirde beni şeker diyetine sokması gerekiyormuş...

Şeker hastalığı ile ilgili bir riskimiz yoksa, sadece kilomuzu kontrollü tutmaya çalışacağız ama eğer varsa, işte o zaman cidden tüm bu nutella hödö bödö saçmalıklarından ve şımarıklıklarından vazgeçip, dr. ne diyorsa onu tatbik etmemiz gerekiyor, bebişlerin sağlıklı doğmaları için...

bu konuyu böylece kapatıp, gerekli azarlarımızı itina ile işittikten sonra diğer konuya geçildi , aybaşından itibaren evde olabildiğince yatar pozisyonda günler bizi bekliyor olacakmış artık çünkü, hem ellerimdeki ve ayaklarımdaki şişme ve uyuşmalar hem de ikizlerin genel erken doğum riskleri düşünüldüğünde, ne kadar içimde tutabilirsem o kadar iyi olacakmış...bu yüzden de 26. haftada ciğerlerinin gelişimine yardımcı olması açısından bir iğne yaptırmamız gerekiyormuş ve sonrasından istirahat...

"evet sormak istediğin başka birşey var mı?" dediğinde, şöyle bir başlasam mı? dedim iyi de doktorcum bak şimdi,

kızlara hangi arada kıyafet vss.. alışverişi yapabileceğim?

onların yanısıra benim de, halletmem gereken birsürü kıvır zıvır iş var, hiç olmadı en az 2 kere İkea ya gidip evdeki eşyaları organize edebileceğim kutular filan bakmam lazım , gitmişken 5 tanesi bir arada satılan renkli bıçaklardan da alacaktım , kaç tane aldıysam eve gelen arkadaşlarım ve annem tarafından yürütüldü...

"aaaa ne güzel kesiyormuş bu bıçak nerden aldın?"
"İkea'dan renkli paketi 3-5 ytl bişiy ve süper kesiyorlar"
"ay benim dünya paraya aldığım bıçak böyle kesmiyor ,sen gidince yine al kendine ben buna el koydum valla" şeklinde gelişen geyikler sonucu elimde kala kala 2 tanecik en küçüğü kaldı:(

Bir kumaşçıya gidip tülbent kumaşı almam gerekiyor en pamuklusundan ve onlardan bebişlerin salyalarını vs...silecek küçük bezler hazırlamamız gerekiyormuş ve yine ikisine ayrı ayrı onları saracak büyüklükte kurulama havlusu tarzı bişiler...yeni doğduklarında ciltleri çok hassas olduğundan en az 1-2 ay bu kurulama tülbentlerini kullanmakta fayda varmış....

öyle kenarlarını oyalayacak edecek halim yok ve öyle bir beceriye de sahip değilim zaten de, hadi bakalım alıp yapalım diyorum yoksa, ben kızları öyle hassas ve çıtkırıldım büyütmeyi hiç düşünmüyorum, sadece şu tülbent olayına annemden de

"eski kadınların tümüne sorun hepsinin bebek ağzı, burnu silme bezleri bir yerlerde hala saklıdır, siz bu çocukları abuk sabuk ıslak mendillerle silip alerji olmalarına sebep oluyorsunuz" şeklinde bir açıklama gelince, iyi tamam yapalım 2 tane salya, sümük bezi konu kapansın kıvamındayım...

buna ikna olduğumu görünce abartmaz umarım, annemin öyle bir huyu var çünkü,
bu tarz eski kafa olaylara çemkirdiğimi bildiğinden temkinli yaklaşıyor ama, bir yerden açığımı yakaladığında da 50 türlü ayrı saçmalıkla kafa ütüleme potansiyeline sahip sağolsun benim pamuk annem:)

herşeyi internetten bulup sipariş etmek mümkün artık bu zamanda ama baktım da şöyle bir güzel tuhafiye servisi yok mesela fermuardı, ipti , tülbetti vs.. hani, kim alacak diye düşünmeyelim benim gibi iğne iplik vs.. mağduru başka insanlar da vardır mutlaka ya da yoktur ne biliyim öylesine geldi aklıma işte...

şimdi işsiz güçsüz birkaç ay evde geçecek ya, kafayı yemeden bu süreci atlatmak derdindeyim sadece ve daha bu ne ki, siz benden esas bundan sonra ne zihni sinir proceler ve kafa kopartan fikirler duyacaksınız kimbilir:)

ama ahh birde para etseler dimi?

neyse şu tülbent mevzusunu abartıp, tüm yeni doğuracak arkadaşlara salya, sümük bezi imalatına başlarım belki kimbilir...

aldırmayın, saçmalıyorum geçer:)

21 Eylül 2007

Geç kalınmış cevaplar.....

Bugün uzun zaman sonra Bloguma birşeyler yazmak için açtığımda, her zamanki gibi aklımdakini yazıp çıkmaktı niyetim ve tam çıkarken, şöyle ne zamandır yazmadığıma bakıyım dedim ki, mevzuyu abartmışım neredeyse 1 aydır kaybolmuşum ben kendi hayatımın içinde ve bu süre zarfında bizi takip eden arkadaşlarımız olmuş yorumlar yapmışlar, cevap da verememişiz ne ayıp:(

Sevgili, Su Gibi, Çınar ve Funda'dan bu gecikmiş özrü kabul etmelerini istiyoruz bu yüzden:)

geçtiğimiz bir ay boyunca testlerimiz güzel çıktı ya zafer sarhoşluğu içinde nutella partileri düzenledik ama acısını yarın doktorumuz çıkartacak hiç kuşkumuz yok...:)

Amniyosentez sonucu 2 haftada çıktı ve hiçbir problem yokmuş, aynı şekilde diğer bebiş için yapılan işlem ki, ismi CV's imiş onda da sorun çıkmadı,iki bebeğin de durumları gayet iyi şu anda, sadece kan transfüzyonu denilen bir durum varmış ikizlerde olan, bir bebek diğerinden 1-2 hafta gibi ya da, daha uzun süre gelişme aralığında olursa, bundan şüpheleniyorlar ve o zaman bebeklerin birisi yeterince gelişemiyor diğeri de, olması gerektiğinden daha fazla gelişiyormuş ki, şu ana dek çok şükür bu konuda da bir arıza çıkmadı....

Özel doktor raporunu şirket kabul etmiyor diye geçen hafta bir devlet hastanesi doktoruna muayeneye gittim.Tam teşekküllü devlet hastanesi raporu almam gerekiyor evde olmam gereken Ekim ayı için ve bana sigortalı olarak 40 iş günü iznimiz olduğunu 10'ar günlük süreler halinde bunları kullanabileceğimizi söyledi ama, bu 1 yıl içinde kullanılan diğer sağlık izinleri düşüldükten sonra kalanmış ve bu sürelerdeki maaşımızı şirketin ödeyip ödemeyeceği tamamen onların insiyatifine bağlıymış yani ssk dan alınan raporlar iş göremez raporu gibi oldugundan , o sürelerin parasını daha sonra gidip yine SSK'dan alabiliyormuşuz...

Çok karışık işler bunlar ve can sıkıcı:(

Birçok şirket doğum izninde maaş kesintisi yapmayıp SSK ile kendisi hallediyormuş işleri, oysa bizim şirkette durum ne yazık ki, öyle değil:(

yani ben 30.haftamda ayrılınca ki, Kasım başı demek neredeyse 5 aya yakın bir süre hiç maaş alamayacağım ta ki, doğum yaptıktan ve kanuni iznim bittikten sonra gidip SSK'dan alabileceğim toplu maaşımı.

olduuuuuuuuu, hadi tek başına yaşıyor olsam ve başka gelir kaynağım olmasa ne olacak?

saçma yani, bu opsiyonu tamamen ortadan kaldırmaları gerektiğine inanıyorum... şirketler çalışanlarına tüm o süre boyunca da maaşlarını tam ödemeli ve o SSK ile aradaki dumur durumları da kendileri halletmeli bence...

ama beni dinleyen olmayacak tabii ki ve bu konuyu son zamanlarda doğum yapan arkadaşlarla konuştuğumda da öğrendim ki, zamanında onlar da, çok uğraşmış maaşlarını doğum iznindeyken de alıp, doğum dönüşü hesap kapatmak için ama kolay olmadığını anlayınca vazgeçmişler ...

neyse sağlıksal bir sorunumuz olmasın da, gerisini bir şekilde halledeğiz nasılsa sadece kızdığım bunca detayla uğraşmak yetmiyormuş gibi bir de, bu tarz abuk subuk dumur eden formaliteler....

çok kızdım bak yine 2 kaşık nutella olsa hiç fena olmazdı şimdi:)
kesinlikle dayak istiyorum ve yarın icabıma bakılacak hiç kuşkum yok:)

24. hafta vs...

Biz şaka maka 24.haftamızı da bitiriyoruz yarın:) ne çabuk geçti de yolu yarıladık anlamış değilim ama, kesinlikle esas keyif şimdi başladı, çünkü artık içimde kıpırdanıp duran iki küçük serseriyi hissedebiliyorum ve sorularıma da cevap veriyorlar hatta..

nasıl sorular bunlar? şöyle mesela "kızlar nutella mı yesek?" bir tekme, bu evet anlamında yani işin güzelliği burda zaten, canım nasıl isterse öyle algılayabilirim cevaplarını:) kaldı ki, nutella'ya hayır diyecek kızlarım olacağını hiç düşünmüyorum, benim gibi çikolata canavarı bir anneleri varken...

ama yarın doktorum tarafından biraz hırpalanıcam hiç yolu yok:(
ikiz filan dinlemeyecek tepeleyecek beni çünkü, biz bu ay sanırım kilo konusunu biraz abarttık.

Havaların soğumasıyla bendeki tatlı isteyen hücreler harekete geçti galiba ve özellikle de nutella istiyorlar:)aşerme filan değil bu düpedüz şımarıklık hani kilo almasam ve tabii zararı da olmasa sabahtan akşama kadar yiyebilirim hatta bir nutella kavanozunun içinde yaşayabilirim:)

neyse önümüzdeki ay dikkat etmeye çalışacağız nasıl olacaksa artık?

bu ara yaşadığım en büyük keyifsizlik, ellerimdeki ve ayaklarımdaki şişmeler, uyuşmalar ve tansiyon inip çıkmaları ne yazık ki, hayır erken doğum belirtilerinden birisi olmasa pek umurumda olmayacak "hamilelik emaresidir normal" deyip sineye çekicem ama, gebelik zehirlenmesi diye birşey varmış ve oluştuğu takdirde bebekleri apar topar almaları filan gerekiyormuş, o yüzden doktor tam idrar testi isteyip, protein var mı? yok mu? onu değernlendirdi, İyiyiz allahtan çıkmadı birşeyimiz ama şimdi ner zaman çok şişsem ve ayaklarım uyuşsa tedirgin oluyorum ister istemez ama neyse ki tansiyonum normal seyrediyor...

"İkiz oldukları için çok son ana dek dayanmazlar erken doğabilirler" deniyor ancak ben hiç olmazsa, Kasım sonunu görsünler diye dua ediyorum.

Hem mobilyalarını sipariş ettik Kasım'ın 2.haftası teslim edilecek, hem benim bir daha çocuk doğurmaya niyetim yok şu güzel kıpraşmalarının tadını çıkartıyım hem de daha bir donları dahi yok giyecekleri :) kıyafet kolay halledilir elbette ama, ne alıp ne almayacağım hakkkında bir fikrim de yok neyse ki, etrafımda bu konuda tecrübeli can dostlarım var da sayelerinde toparlayabileceğim mevzuyu...

Gereksiz birsürü birşey alma dediler, çok çabuk büyüyorlar hiç birini giydiremiyormuşsun, sevgili Kivi'cim Defne'nin küçüklerinden ayırmış getirecek birkaç tane de biz alırız tamam işte, zaten o kadar çok masraf var ki, lüzumsuz harcama yapmanın ne yeri ne zamanı, Ekin de , Pampam'ın sterilizasyon aletini ve yoğurt makinasını verecekmiş, kızların çeyizleri teyzeleri sayesinde tamamlanıyor yani:)

bakalım yarın gidince ne diyecek doktorumuz sanırım şu haftalarda bir şeker yükleme testi isteyecek ve geçen gidişimizde "Ekim başından itibaren çalışmanı istemiyorum evde istirahat etmelisin ve kızların ciğerlerinin gelişmesi için tedavi uygulayacağız" demişti o konuyu da konuşmak lazım çünkü, benim kanuni iznim Kasım başında başlıyor 1 aylık dönemi ne şekilde ne yapabilirim bilemiyorum ama bir yolunu bulacağız umarım :)

dışarda yağmur yağıyor ne güzel ve ben artık üşüyebiliyorum,
yaşasınnnnn üşümeyi özlemiştim ve daha çok yağmur yağsın lütfen susuz kalmayalım...

sabah yine şişmiş bir halde kalkınca eşime bakıp "umarım erken doğmaz bu veletler" dedim de, bana dönüp
"Bir büyücü tam olması gerektiği zamanda gelir, ne vaktinden önce, ne de sonra" dedi...

Ailece kafayı yedik zaten öyleydik ya, kızlar da gelince tam "yedi deliler dokuz oturaklılar" olacağız. Sevgili eşim Zed, bu ara yine JRR Tolkien kitapları düzeltmeleri yaptığı için, fantastik diyarlardan söylemlerine devam ediyor kızlar doğduğunda da, masal kitabı filan yok, direk Yüzüklerin Efendisi ile başlanacak galiba:)

hadi hayırlısı

Allahım sen aklıma mukayet olursun umarım:)

13 Ağustos 2007

18.hafta, Mini ve Nosi'nin Amniyosentez serüveni

10 Ağustos Cuma günü nihayet Amniyosentez testimizi yaptırabildik. Sadece o olsa iyi bunun dışında başka bir testle daha tanıştık adı CVS imiş, anlatıcam detaylıca çünkü araştırırken, bu işlemleri yaptıran kişilerin deneyimlerini okumak öyle işe yaradı ki, belki bizim yaşadıklarımız da birilerinin işini kolaylaştırabilir...

Eskiden ne güzelmiş, hamile kaldın bekle 9 ay geçsin, doğurdun bitti ne doktor ne test vs.. annemi hatırlıyorum da, en küçük kardeşime hamileyken, babamın memuriyet yılları, Güneydoğu Anadoluda bir şehirde gölgede 45 derece sıcakta taşımıştı bizim süt danasını, zavallım suyun altına girer çıkar 5 dakikada tekrar girmek isterdi sıcaktan...

bu yüzden beni ne zaman sıcaklar daraltsa, onun halini hatırlayıp güç alıyorum.

Evet en küçük kardeşim yani ailenin Süt danası:) evde ve 4.5 kilo doğarak ailenin en tombalak üyesi ünvanına daha o gün hak kazanmıştı... Düzgün bir Hastane bile yoktu götürebileceğimiz evde ebe doğurtmuştu...sonra da 2 yaşına dek anne sütünü su gibi içmek suretiyle, şu anki gürbüz haline ulaşmıştı bizim hatun ve umarım benim kızlar da, en az teyzeleri kadar sağlıklı doğarlar ve aynı emme potansiyeli onlarda da vardır ...

neyse konumuz Amniyosentez...

Cuma sabahı stresli başladı haliyle, korktuğum amniyosentez'in işlemi değil olasılıkları ve bebeklere olan etkisiydi sadece...

Neyse ki, bu işin duayeni olan Prof.Dr.Atıl Yüksel yapacaktı işlemi ve gerçekten öylesine samimi bir insan ki, zaten daha görür görmez içinize sonsuz bir güven geliyor olacaklarla ilgili ve kayıtsız teslim oluyorsunuz...

Bende öyle yaptım...

Masaya yattığım andan itibaren işlemi anlatırken beni rahatlattı ve ultrasonla bebekleri incelerken, tüm stresim gitti olayın başında ta ki, birinin amniyosentez sıvısının diğerine göre daha az olduğunu söylediği ana kadar...

Öncelikle şu ana dek kendi doktorumuz bize hep çift yumurta ikizi derken, tek yumurta ikizi olabilekleri olasılığı da çıktı ortaya çünkü aradaki zar çok inceymiş ancak, bu haftalarda bunu anlamak zor olduğundan benim doktorumu arayıp tekrar teyitleştiler...

Ve çift yumurta ikiziymiş gibi düşünülerek işlem yapıldı...

Kızlardan birinin amniyosentez sıvısı ve konumu yeterli olduğu için, o hemen alınabildi.Çok da kısa sürdü ve gerçekten korkulacak birşey yokmuş sadece bir iğne batması acısı duyulan ve çok kısa bir sürede sıvı çekilip işlem bitiriliyor...

Esas 2.bebeğin işlemi beni biraz hırpaladı çünkü, onun sıvısının ilk bebeğe göre daha az ve plesantaya çok yakın olması sebebiyle amniyosentez yapılamadı. Bunun yerine plesanta dokusundan örnek alınması gerekti ki, bunu da ilgili testleri yapacak genetikçi kişiyi de çağırarak yaptılar, alınan örnek yeterli mi? değil mi? o an bakılıp ona göre işlemi bitirmek gerekiyormuş..

Bu işlem biraz farklıydı, yine bir iğne batışı ilk hissedilen ama, bu sefer keseye girmeden üst dokudan örnek alınması gerektiğinden, yaklaşık 35 kere iğneyi içeri dışarı hareket ettirerek o dokuyu almaya çalıştılar işte o aşamada, hem çok fazla hareket etmeden durabilmek, hemde hissettiğim acıya minimum tepki verebilmek için biraz zorlandım...

Derin derin nefes almak istediysem de, Atıl bey, ilk işlemde bunun sakıncalı olacağını, fazla hareket etmeden durmam gerektiğini söylediğinden, ikincisinde daha temkinli olmaya çalıştım..benim panik atağım var çünkü, çok heyecanlandığım zaman nefeslerim sapıtıyor ve panik atağım tutuyor, tam da zamanını buldu o gün ya neyse ki, garip bir şekilde kendimi test boyunca doktorun istediği gibi tutmayı başarabildim....

Ve 2.işlemden sonra amniyosentez çok daha kolaymış dedirtti gerçekten ama CVS'de çok abartılacak birşey değil aslında, nefeslerim karışmayıp daha sakin olabilsem eminim o kadar hırpalanmazdım. Hoş eşim soğukkanlılığıma hayret edip, "inanamadım o anki haline, ben seyrederken bile etkilendim" dedi...

Şimdi test sonuçları önemli olan, 2 hafta sonra herşey belli olacak tek yumurta mı? çift yumurta ikizi mi bu bebişler? sağlıkları, tüm kromozom yapıları tamam mı? vs.. herşey çıkacak ortaya ve güzel şeyler çıkacak biliyorum hiç kötü birşey doğmuyor içime...

sadece, eğer tek yumurta ikiziyseler küçük bir ihtimalde olsa, kan alışverişi dedikleri birşey oluyormuş ve bir bebek diğerinden daha hızlı gelişebiliyormuş bunun takip edilip, kontrol altında tutulması gerekirmiş...

bu nedir ne değildir? henüz bilmiyorum , umarım bilmek zorunda da kalmayız ve bebişlerin doğana dek yiyecekleri ilk ve son iğneler ve anne karnındaki etkiler bunlar olmuştur da, başka bir operasyon yaşanmadan sağlıkla doğarlar...

çünkü tüm o testler boyunca, tek hissettiğim onların ne halde olduğuyla ilgiliydi, kendi adıma canımın yanmasının vss. hiçbir önemi olmadı, sadece onlara olan etkisi daha fazla rahatsız etti ki, aslında hiç hissetmiyorlarmış olan biten işlemi ve bunu işlemin en başında da söyledi doktorumuz ama, işte annelik böyle birşey galiba, daha şimdiden benden çok daha fazla önem arz ediyor onlara ait olan herşey...

Bu yüzden, canım bebişlerim Mini ve Nosi, lütfen birbirinize iyi bakın ve tek yumurta ikiziyseniz bile şimdiden kanınızı , suyunuzu vss birlikte paylaşarak oluşturun nolur, bir daha böyle testler, operasyonlar gerekmesin hiç ve Süt Danası teyzenizi örnek alarak en az onun kadar sağlıklı ve güçlü bebekler olarak dünyaya gelmenizi diliyorum...

Ama onun gibi 4.5 kilo doğmanız gerekmiyor tabi yani, ikiniz 9 kilo edersiniz ve bende öyle bir yer yok, eminim yani açmaya da çalışmayın lütfen daha şimdiden kocaman olduk zaten, siz beklenen normal kilolarınızla ve sağlıklı bir şekilde doğmayı başarın, bana yeter tamam mı benim güzel meleklerim...

30 Temmuz 2007

17.hafta

Cumartesi günü doktor kontrolümüz vardı...

Bebişlerde herşey yolundaymış çok sevindim, sadece 1.5 kilo alarak geçen ayı bitirdiğim için doktorumdan "aferin" aldım...lokmalarımı sayıyorum resmen, bana kalsa, dağları taşları yiyesim var ayrı ama, bel bölgesindeki omur arızasından dolayı , en az kiloyla hamileliği bitirmem gerekiyor...

Vitamin takviyesi ve demir hapları verdi ve artık sadece su bile içsem bu mineral vitamin dengesiyle bebekler kendi gelişimlerine büyük ölçüde devam edebilirlermiş, bu yüzden abuk sabuk herşeyi yememin onlara zerre kadar faydası yokmuş, alındı anlaşıldı mevzuu zaten bişiy yediğim de yok.

İkizlerden birisi diğerinden 3 gün önce gidiyormuş gelişim açısından ve bu normalmiş ikizlerde bu tarz farklılıklar olabiliyormuş peki dedik...

günün en önemli haberi, Mini ve Nosi'nin cinsiyetleriydi ve öğrendik sonunda , ikisi de kızmış bebişlerin:)

sağlıklı olsunlar da başından beri bunu diliyorum...

ve tabii cinsiyetlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, isim arayışları da başladı...Babasına kalırsa , nerede acayip isim var bulup koyabilir ve tutturmuş illa iki isimli olacaklar diye, hayır dedim hiç taraftar değilim, bir isim ve bir soyadı nelerine yetmiyor...

çıkamadık işin içinden, kimse kimsenin söylediklerini beğenmiyor...

bu gidişle isimleri gerçekten Mini ve Nosi kalacak galiba:)

hadi hayırlısı...

Kırmızı Kart...

Şimdi, bu seçim sonuçları sonrası ortaya çıkan netice sebebiyle, bazı arkadaşlarımızdan yurtdışına kaçma planları duymaya başladım...Hatta bazıları ciddi ciddi Kanada Amerika vs..ülkelerindeki mevcut dayı, amca, teyze seçeneklerine göre, yerleşim planı hazırlamakta...

Hoş "arkadaşlarımızdan" demek yanlış çünkü, yok bir samimiyetimiz ve sahip oldukları fikirleri sebebiyle de asla olamaz zaten...

Pes diyorum haliyle,

Elbette seçim sonuçları endişe verici ve düşündürücü...
Neler umud etmişken, neticenin böyle çıkması da, son derece can sıkıcı ama, şu an artık yapacak birşey yok neyazık ki...bu yüzden, en azından bundan sonrası için olumlu senaryolar hayal etmekte fayda görüyorum...Aksi takdirde yapacak çok iş düşecek her birimize ve yaşadığımız ülkeyi, onurumuzu, Türklüğümüzü herşeyi müdafaa etmemiz dahi gerekebilir belki de...

ederiz de hiç sorun değil "muhtaç olduğumuz kudret,damarlarımızdaki asil kanda mevcut" nasılsa ama diyorum ya son derece olumlu hayaller kuruyorum ben kendi adıma herşey çok güzel olacak diyorum hepimiz için...

Anlayamadığım hiç bunları hissetmeden, kısa yoldan tabanları yağlayıp, herhangi bir ülkeye kapağı atmak isteyenlerin hali, nasıl bir kültürle ne şekilde yaşamışlar ki, böylesi bir rahatlık ve vurdumduymazlık içerisindeler ve ilk kaos ortamında, hiç bir meselenin içinde olmadan, doğup büyüdükleri bu memleketten arkalarına bakmadan kaçmak mümkün görünüyor onlara...

Nasıl oluyor da, gidecekleri o ülkeler her neresi olacaksa, kucak açmış onları bekliyormuş gibi emin bir kabul görme durumları var ki, eminim kalacakları sürenin ilk birkaç ayında bu koca bir dumura dönüşecektir...

Hadi diyelim ki, gittiler ve çok güzel bir şekilde o memleketlerde buradaki kaos süresini atlattılar ,yine eminim ki, ilk fırsatta dönmek isteyecekler çünkü yaşadığım sürece gezip gördüğüm yurtdışı memleketlerinde evet herşey daha düzenli, daha güzel belki ama, Türkiye dışında bir yerde yaşama hissi uyandırmadı hiçbiri...

hele Amerika'ya bedava green kart verseler gidesim yok zahmet etmesinler...
Uzaylılar ele geçirmiş gibi geldi bana, insanların robotik halleri ve korktum her an bir uçan daire beni de ışınlayıp, kafama bir çip takacak ve bende o mevcut vatandaşlar gibi şuursuzca yaşamaya başlıcam diye, ha birde yiyeceklerin hepsinde kesinlikle hormonun babası var hatta başka birşeyler de var çünkü bir lokma yesen şişmeye başlıyorsun ve içine ne koydularsa deli gibi yeme isteği uyandırıyor...

neyse bu konuda bu sözlerime karşı çıkıp "sen yaşamamışsın gezmeye gitmek farklı birşey" diyenler de çıktı zamanında ki, 6 ay kadar yaşamışlık üzerine bu kanıya varmıştım ya, olsun ben yine de almıyım buyurun tüm yeşil kartları siz paylaşın...

Bu tarz bir kriz ortamında kaçma planları yapan arkadaşlar sonra hangi yüzle bu Vatan'a ayak basabilecekler? bu salakça oldu pardon zaten giderken en yüzsüz maskeleri takıp gideceklerinden, dönüşlerinde de aynı maskeyi kullanmaları mümkün olacaktır...

Çok sinirlendim çookkk ve etrafımda yaşayan birilerinden de, dolaylı olarak bunu duyunca sadece dönüp şunu söyleyebildim...

Güle güle gidin arkadaşlar ama geri dönerseniz, ki eminim koşa koşa dönmek isteyeceksiniz, kapıda sizi bekliyor olacağım ve inanın dönüşünüz gidişiniz kadar sorunsuz olmayacak, tek başına dahi olsa size verecek baba bir tepki üretebileceğimden hiç kuşkum yok... hiç olmadı ben kendi adıma kocaman bir kırmızı kart göstereceğim haberiniz olsun...

hadi şimdi iyi yolculuklar...

19 Temmuz 2007

Tatilin böylesi...

Tek istediğim yüzmekti aslında , günlerdir hatta, haftalardır etrafımdakilerin başının etini yiyip durmam da bundan dolayı idi...

Deniz vaktim gelmişti benim ve tez yüzmem gerekiyordu...

Bu Deniz vakti çok fena , böyle gelince vapurdan atlayıp yüzme hayalleri filan bile kurabiliyorum...

hatta geçen sene bir gün,
"söyle açığa atlasam vapurun peşinden yüzsem" filan gibi salakça bir fentezi geliştirmiştim ki, birkaç sene önce aynı aşkla, kendimi boğazın engin sularına bırakıp, akıntıya kapılıp, sonrasında küçük bir çocuğun ördek yüzme lastiğiyle kurtarıldığım utanç dolu günü hatırlayıp kendime gelmiş idim:)

ama kesmez beni bu akıntılar çok daralırsam atlarım yine :)

hatta geçen hafta, Kivi ve Eylül'le , Otto Beyoğlu'nda laflayıp, yemek yemeğe uğraşırken, kafalarının son derisini kazıdığım o son dakikalarda ve hayata dair tüm şikayetlerimi sayıp bitirdiğimi düşünürken, aklıma Deniz ve yüzmek gelmişti de,

"haaa bir de acilen yüzmem gerek" demiştim:)
ve onlarda bana
"amann evet senin derhal yüzmen lazım" demişlerdi:)

Canlarım benim ,
dostluk böyle birşey işte,
başkası olsa alnımın ortasından 3.gözümü açardı hiç düşünmeden, o kadar kafa ütülemenin sonunda...
ama onlar büyük bir sabırla dinlediler, dinlediler ve tekrar tekrar anlatsalar da, değiştiremediğim en huysuz ve kötü huylarımı, yine sanki benim en güzel özelliğimmiş ve bununla yaşamamda bir sakınca yokmuş gibi koydular önüme...
bir insanı eleştirmeden ne halt olduğunu gösterme konusundaki becerileri inanılmaz:)
iyi ki, varsınız güzellerim, sizi çok seviyorum...

neyse işte Deniz ve yüzmek dedim ya, ee bir de gebenin önden gideniyim malum,

"fazla açılmadan ne tarafa gitsek?"

diye düşünürken yakın bir arkadaşımız,

"annemler Akçay'da oraya gidelim, hem yakın hem güzeldir" deyince, pek tarzım olmasa da, düştük yollara ve geçtiğimiz Cumartesi keyifli bir araba yolculuğu sonrasında gerçekten güzel ve biraz soğuk olsa da, oldukça temiz bir Akçay denizinin kollarına bırakabildim kendimi....

tarzım değil, dedim ya ben sevmem ailesel tatilleri...
bu konuda defaten yapılan denemeler göstermiştir ki, zaten 1 haftayla kısıtlı olan tatilde de, birileri anne ve babalık rolleriyle etrafta olunca, mevzuu tatilden çıkıp, aile kampı olayına dönebiliyor ve biz 40'lı yaşlarımızı yaşasak da, hala 40 günlük bebek gibi kabul gören, iri kıyım insan tayfası, bu anne-baba denklemiyle karşılaşınca ortalık karışabiliyor...

haaa, normalde 1-2 günlük birliktelikler diş sıkılmak ve ortamı onlara bırakmakla halledilebilirken, günler uzadıkça ve onların mevzulara karışma katsayıları arttıkça çekilmez bir hal alıyor ve "karanlık sokakta bağırarak uzaklaştı" cümlesi bir anda sizin için biçilmiş kaftan oluveriyor....

aile benim değildi ve bana karışan da olmadı aslında ama, yine de ortamdaki genel karışma durumları gerdi, göz altı kırışıklarımdan da bu vesileyle kurtulmuş olmam mevzunun iyi yönü...

ama herşeye rağmen, tatil genel olarak güzeldi, Akçay ,Ayvalık, Edremit çok güzel daha fazla keşfedilebilirdi, olamadı başka bir sefere olması umuduyla yarın ayrılıyor olacağız çünkü , ne yazık ki, bizi getiren arkadaşımızın evine hırsız girmesiyle:( tatil süresi bir nebze kesintiye uğradı..

Sağlık olsun, bu kadarı da, kafi gerdi zaten:)

Mini ve Nosi denizle tanıştılar, anneleri gibi suyu ve yüzmeyi seven çocuklar olmaları dilekleriyle, serin sularda doya doya olmasa da, bolca yüzüldü...

50+ plus filan yazan, güneşten koruyucu faktörlü kremlerle korunulduğundan, evden çıkmadan tatil yapmış gibi görünen, akça pakça halimiz muhafaza edildi...
kim demiş bronzluk güzel yaşasın beyazlık...:)

Biricik babişimiz yine, her ortama ayak uyduran, sorunsuz ve geniş ruh haliyle, kendi yörüngesinde takılmak suretiyle,
"dertsiz tasasız bir insan, nasıl tatilden keyif alır?" dersi verdi...
adamı nereye koyarsan koy, bir süre sonra kendi yörüngesine oturup, kaldığı yerden dönmeye devam ediyor, sinir bozucu ölçüde imrenilesi bir durum yahuu...

Gereksiz alınan eşyalar hiç kullanılmadan eve gitmek üzere paketlendi ki, bu duruma bir son vermem şart aksi takdirde, Mini ve Nosi geldiğinde ve ailemiz 4 kişi olunca tatile gitmek için tır tutmam gerekebilir...
bu konuyu çalışmaya ve sanal tatil bavulları hazırlanmasına karar verildi...

Umarım gelecek sene bebişleri de alıp, ailece en kalabalık tatilimizi yapma şansımız olur...nasıl olur? kafayı ne şekillerde sıyırırım bilmiyorum ama, tek bildiğim birileri benden önce çocukla tatil yapmayı becermiş ve becermekte onlardan kopya çekmek gayet mümkün:)

bekleriz arkadaşlar, emin olun hep birlikte çok eğlenebiliriz:)

"Yedi deliler, dokuz oturaklılar" kimdir?
gerçekten var mıdır? yoksa bu lakırtı bir hurafe midir?
hep birlikte öğrenebiliriz...:)

17 Temmuz 2007

Yalnızca Sitem...

Hamile kaldım kalalı yaşadığım, bunca fiziksel ve duygusal debelenme yetmiyormuş gibi, geçen hafta birde "işyerinde nasıl diskalifiye edilirsin ?" duygusuyla tanıştım...

hiç keyifli değildi...

çok da kızgındım ama, benim küçük bebeklerim daha dünyaya gelmeden,
beni sakinleştirmeyi başardılar sanırım...
en azından bir süredir, ne zaman birşeylere sinirlensem,
onların o meleksi güzelliklerini getiriyorum gözümün önüne ve gülümseyip sakinleşiyorum artık...

keşke daha evvel becerebilseymişim keyifli oluyor valla...

bu yüzden kızgın değil kırgınım buna sebep olanlara...

5 senedir çalıştığım o masayı, şunun şurasında zaten 1-2 ay sonra bırakıp gidecekken, yeni gelen arkadaşıma tahliye etmemi isteyip, bunu büyük bir duyarsızlıkla yaptıkları için kırgınım...

işleri devretmem için gelen arkadaşımla da, yok bir alıp veremediğim aslında,
bilakis, çok akıllı ve şirin birisi ve şimdiden sevdim...
sözüm ona değil zaten,
sözüm; büyük bir rahatlıkla ,

"sen diğer tarafa geçersin, o burada başlasın" diyenlerin ,
şu an içinde bulunduğum dönem sebebiyle artan duygusallığımı dahi, anlamadan sarfettikleri sözlerde...işyerinde anlamak zorundalar mı?
hayır elbette ama, ne biliyim işte, biraz daha arkadaşız sanıyordum yanılmışım...

"işleri arkadaşımıza devret, git" demenin başka yolu yoktu galiba
ve henüz bir yere de gittiğim yok,
benimkisi sadece geçici bir gidiş olacak ve ikizleri bakabileceğine inandığım birisini bulup, düzenimizi kurduğumuzda dönmek niyetindeyim...

kızgınlığımın 2.sebebi de buna bağlı ya zaten,

neredeyse 1 senedir,
"birisine daha ihtiyacımız var, tek başına işleri idare etmek gün geçtikçe zorlaşıyor" deyip durmama rağmen, yeni birisi alınmamışken,
hamile kalıp, biraz ağırlaşmaya başlayınca, o 1 senedir bulunamayan insan bulunup alındı anında...
çünkü artık heran gidebilirim iş ciddiye bindi değil mi?....

şimdi ,tüm hırsımı sevgili eşimden çıkarmaya gidiyorum,
çünkü bu olanları anlattığımda,

"ne yapsınlar canım, işler aksamamalı elbette öyle yapmaları gerekiyor , sen hiçbir zaman patron olmayacaksın işte bu duygusal bakış açın yüzünden" tarzı cümleler kurdu yani cami duvarına işedi, haberi yok birazdan olacak:)

evet benden asla patron olamayacak, olması da hiiiçç gerekmiyor,
birileri verdiğim kararlar sebebiyle, bu şekilde üzülecekse ve buna sebep olan istemesem de , "işler aksamasın diye" ben olacaksam, almıyım zaten..

benim tek derdim, kalan ömrüm boyunca da , insan olabilmeyi başarmak,

bu bana yeter,

sadece iyi bir insan olmak istiyorum bu kaddar basit,
mevcut tüm patronluk , patroniçelik sıfatlarını afiyetle paylaşabilirsiniz,
ben şimdi kocamın canına okumaya gidiyorum, duygusal bir sopa yiyecek:)

7 Temmuz 2007

13.hafta sendromu

13. haftamızdayız...
hatta bendeniz hafta içinde olanı biteni yazana kadar, 13 bitti de yarın 14.haftamıza giriyoruz bile...

Bulantılarımız da, geçti gibi ama, sinirden ve hormonal dengesizliklerden oluşan tahribat fena , umarım kısa sürede bu da geçer...

Geçen hafta gidilen doktor ziyaretimizde de, herşey yolunda geçti.
Birisi kuzular gibi uyuyup, diğeri bir saniye durmasa da, uyumlu bir ikili sergiliyorlar...

Kardeşinin onca debelenmesinden uyanmayan Mini Miskin olan, Nosi de azgınımız olacak belli ki, yandık...

Neyse sağlıkla doğsunlar bakalım, anlarız.

Ve birde 2'li test yapıldı.

Bugün de sonucu öğrendik ki, bebeklerden birisinde risk varmış ve her ikisi için de, amniyo sentez yapılması gerekiyormuş.

Biraz riskli bir uygulama ama bunun da üstesinden geleceğimize ve hiçbir sorun çıkmayacağına olan inancım tam..

Bunca sene sonra, çocuk sahibi olmaya karar vermiş böylesine çatlak bir anneyi,

en az onun kadar çatlak olan ve onları annelerinden bile heyecanlı bir şekilde bekleyen teyzelerini,

başta şaşkınlıktan sapıtsa da, şimdi onların gelişine hazırlık yapan ve bu sebeple sigarayı bırakmaya çalışan babalarını,

yani bu kadar meraklı bekleyeni, hayal kırıklığına uğratacaklarını hiç zannetmiyorum...

Belli ki, birbirlerinden de kopamıyorlar ki, birisi gelince diğerini de peşinden sürükledi bu dünyaya doğru...

işte bu yüzden de eminim, birinin diğerinin gitmesine izin vermeyeceğine...

ve ben de sizin gitmenize hiçç izin vermek niyetinde değilim, bu yüzden olumlu düşünmeye devam ediyoruz

ve hadi bakalım...
bu amniyosentez hödöbödösünü de atlatıp, sağlıklı bir şekilde elele tutuşup gelin...

sizi bekleyen çok keyifli bir kalabalık var burada:)

emin olun çok eğleneceksiniz çokkkk....

2 Temmuz 2007

Çekmişim yasasını kime ne?

Çekim Yasası ve The Secret kitapları hakkındaki rivayetler muhtelif ,
bazı yazarlarımız, eleştirirken yerden yere vuruyor, bazılarıysa yere göğe sığdıramıyor bir hal içersinde...

ben kendi yolumdayım her zamanki gibi,
yazar da değilim zaten öylesine yazıyorum sadece ve öyle herşeyi de hemen eleştirmeyi sevmem...

iki kitapta da okuduğumda , gülüp geçtiğim pasajlar da oldu belki ama, yine de, işime gelenleri ayıkladım...

hayata geçiyor mu? geçmiyor mu? komik bir oyun eşliğinde deniyorum hepsini...
hemen yarın 777 milyarı hesabımda görsem nefis olur elbette ama, olsun hayaller de güzeldir kurmasını bilene...

ve bu kitapları,
ne yazanlarla,
ne de yayıncısıyla hiçbir akrabalığım ve herhangi bir avukatlık sıfatım yok ama,
kitapları yerden yere vurup,
hayal tacirliğiyle suçlayıp,
sahte dünyalar hayal etme saçmalığı yaratmasıyla, eleştirenlere bir çift lakırtı edesim var ...

evet arkadaşlar,
bizim gibi küçük de olsa, birşeylere inanmaya ihtiyaç duyanlar var
ve biraz sessiz sakin olursanız biz hayalperestler sizlere aptalca da gelse, kendi hayal denizlerimizde yüzmek niyetindeyiz...
yorulursak dururuz ama şu an yüzmek istiyoruz hava sıcak...

ve biz inanmayı seçenleri ,
"zavallılar, hayatta inanacak tutunacak başka hiçbirşeyleri kalmamış olanlar"
diye niteleyen sizler,

ölümüne 2 ay kalmış hastasına ölümü müjdeleyen doktor gibi davranmayın rica ederim,
tam tersi,
"hiç birşeyiniz kalmadı iyileştiniz, nefis bir hayat sizi bekliyor " diyen doktorlar gibi olun , belki hayata tutunmasını sağlarsanız...ha gerçekten ölecekse bile, zaten bu çabanın ve küçük yalanın kimseye bir zararı yok...

ve lütfen kendi hayatlarınıza da, dürüstçe dönüp bakın,
bir tek kez olsun, gerçekten dilediğiniz küçücük bir şey dahi,
çok kısa sürede gerçekleşmedi mi? sizi dünyanın en güzel elma şekerini bulmuş çocuk gibi gülümseten.

"Hiç böyle bir an hatırlamıyorum " diyenlerdenseniz işte şimdi çok üzgünüm ki,
siz zaten belki de, etrafınızdaki birçok gerçekliğin de farkında olmadan yaşayanlardansınız....

Kısacası, pek kısa olamadı ya neyse ...

hayatlarımızda ve yaşadığımız dünyada bunca saçma sapan şey yaşanırken,
birileri varki, Yüzüklerin Efendisi filmindeki, Elflerin diyarına inanmak isteyip arada kaçıp orada bir soluklanmayı dahi hayal edebiliyor...
evet bu kadar kafayı yemiş olabiliriz ama yok kimseye zararımız...

ne zamanki, Taksim meydanından bir otobüs kaldırıp, üstüne
"Elf'lerin diyarına gider" yazarsak o zaman endişelenmeye başlayın isterseniz ya da, bence siz de atlayın otobüse

kimbilir belki de gidiyordur ve belki de bir yerlerde,
hiç silahların ,savaşların olmadığı, çocukların ölmediği, açlık gibi saçma bir rezaletin yaşanmadığı bir yaşam vardır da, o otobüsün son durağı da orasıdır belki...

şimdi de ,
bir tek kez olsun,
hiç kurmadıysanız da, öyle bir dünyanın hayalini kurmayı deneyin ,
belki olurya, aynı anda aynı hayali kurmamızla frekansı tuttururuz da,
hepbirlikte Cennet kanalından yayın yapmaya başlarız hayata..

fena mı olur?

deli gömleğiyle gelenler zahmet etmeyin , beni bulamazsınız....
şu an başka bir hayal dünyasına ışınlanıyorum başka zaman beklerim,
haaaa gömlek de pembe olsun lütfen en sevdiğim renklerdendir kendileri,olmazsa oynamam...
ve bir de, onyüzbinmilyon baloncuklu gazoz istiyorum:)

öpüldünüz gıdınızdan, gıdıklandıysanız söyleyin bir daha öpmeyis:)

29 Haziran 2007

bir hareket bir hareket:)

henüz 12.haftamız ve bu kadar çabuk hareket ettikleri belli olmazmış aslında ama benim daha şimdiden, içimde kelebek dokunuşu gibi bir hareketlenme başladı sanki...

ya 2 tane olduklarından, şimdiden başladılar kendilerine daha uygun bir açmaya ya da, ben biraz erken hissetmeye başladım hareket ettiklerini bilmiyorum...

tek bildiğim,geçen yıl hamile olan bir arkadaşımın gebeliğinin sonlarına doğru karnındaki tüm hareketleri neredeyse dışardan seyretmek mümkün olabilecek hale gelmişti...

hatta birgün toplantıda, konu dağılmış, tüm gözler onun kocaman karnındaki hareketlere kilitlenmiş bir halde kalakalmıştık ki, tek bebeğin yarattığı o hareketi düşünüp ikiyle çarpınca, sadece gülümsüyorum ve hamileliğin tadını çıkartmaya devam ediyorum...

bir arkadaşım, "tamamen psikolojik " dediyse de ben ısrarla onları hissetme gayretindeyim...

başlardaki korkularım tamamen geçmemiş olsa da, artık daha sakinim galiba
ve en güzeli de bu belki nasılsa doğduklarında neler olacağını hep birlikte yaşayacakken şimdiden tasalanıp şu günlerde hissettiklerimin de tadını kaçırmamalıyım:)

diyorum demesine ama, bir yandan da ikiz bebeklere bakan bakıcı bulmak ne kadar zormuş diye düşünmeye başlamadım değil , araştırdığım kadarıyla ikiz bebek bakmaya pek gönüllü olan yok memleketimizde ve hatta yurt dısından gelenler arasında da:(

neyse ne demiştik daha vakit var bunları daha sonra düşünürüz...

hem yarın doktor randevumuz var bebişleri görmeye gidiyoruz:)

şimdi hissettiklerimizin tadını çıkartma zamanı

çünkü gerçekten keyifli...
değil mi:)

10 Haziran 2007

Mini ve Nosi

Biz artık 3 kişi dolaşıyoruz ortalarda, 1 değil 2 bebiş varmış ve ben ondan böyle durdurulamaz bir hızla şişiyormuşum.

Geçen Cumartesi doktora gittiğimizde, kalp atışlarını duymaktı amacımız ve bu sefer babamız da bizimle geldi.

Bir önceki dr.kontrolüne gelmemenin acısı burnundan fitil fitil getirildiğinden 2.bir işkence yaşamak istemedi haliyle, akıllı çocuk...

ve doktorun ultrasonla bakarken,

"evet birisi burdaaaa" sözleriyle,

"nasıl yani 2.cisi de mi var?" şokkkkkkkkkk
2 bebiş varmış, çift yumurta ikizleri hemde:)

çok sevindim çokkk......
başıma gelecekleri sonradan idrak etsem de, o an inanılmaz sevindim çünkü, sabah evden çıkmadan,

"umarım şu hamilelik rahat geçer de, sana bir kardeş doğurmayı göze alabilirim Minnoş'um" diyordum bebişe...

evet adını Minnoş koymuştuk ama, şimdi durumlar değişti tabii...
2 tane olunca, ilk iş ismi paylaşmakla başladılar...
ve babaları ilk şoku atlatıp, sağ gözündeki seyirme geçince,
"şimdi Mini ve Nosi oldu bunlar yahuu" dedi...

evet artık bir Mini'miz birde Nosi'miz var:)
umarım tüm 2'li 3'lü test engellerini geçip, sağlıkla doğmayı başarırlar..

Ben, bu arada başıma neler geleceğini henüz düşünmek istemiyorum,
belli ki, ikiz bebek olunca, şakülüm iyice kayacak ve göğüslerim arkadan fiyonk yapacak kıvama gelmez umarım ama, du bakalım başımıza neler gelecek:)

Mini ve Nosi bir gelsin kozlarımızı paylaşırız elbet:)

1 Haziran 2007

Bir Gebe'ye asla söylenmemesi gereken sözler...

Çok sinirliyim çokkkk...


zaten hormonlarımın her biri bir yerde, neler yapıp bu mide bulantılarına, inanılmaz kokular almama sebep oluyor belli değilken, birde bir kısım hemcinslerimin,
"kilo mu aldın sen?" tarzı sözleri oldukça baştan çıkarıcı ...

öyle ki, saçı başı yolup, kafa göz girme etkisi dahi yaratabilecek nitelikte,

hayır normal şartlarda severim de kendilerini ...

yoktur herhangi bir husumetim ...

ama bir Gebe'ye bazı sözleri söylememek gerekiyor arkadaşlar

"kilo mu aldın sen?" ile başlayan tüm cümleler de bu sınıfa dahil...

ilerde başka neler bulacağıma bakarız şimdilik böyle ...

bende hamile kalmadan önce bu denli özenli değildim belki ve normal şartlarda kilo alan arkadaşlarıma,
"aman dikkat et aldın başını gidiyorsun" diyebiliyordum ama, bu denli bodoslama bir cümle de kurmadım hayatım boyunca yahuu ve bundan sonra da hamile arkadaşlarıma karşı daha dikkatli olacağıma söz veriyorum...

tekrar söylüyorum,
bu sözler, hele hele hormonal dengesi ve ruhsal durumu da belirsiz olan bir hamile insana edilecek lakırtı değildir...

son derece tehlikeli geri dönüşleri olabilir ...
aman dikkat diyim ben size yanii

"hayır canım ağır hamileyim ,
biraz ağır geçecek gibi,
sabah- akşam kilo ayarı terazide bile sapıtık çıkmakta,
ciddi ödem söz konusu,
haaa bir de gaz var ki , o konuya hiç girmeyelim istersen"
ile başlayıp giden öyle bir laf cümbüşünün altında kalırsınız ki,allah korusun...

bakın, anne olmuş olanlarımızı izleyin, onlar son derece temkinli lakırtılar ediyorlar...
neden?

bizzat aynı yollardan geçmiş oldukları için ,
aynı sinir bozuklukları, sabah bulantıları,
ne idüğü belirsiz acayip kokularla savaş hali,
vücutlarındaki ilginç değişimlere alışma süreci vsss...

zaten yeterinca acayiplikle uğraşırken,
tek desteğimiz olan siz arkadaşlarımız da bizi zıvanadan çıkartırsa, vay halimize...

neyse kısacası,

ben kilo almadım tamam mı?
sadece hamileyim ve vücudum ödem yaptı o kadar ...

bir süre sonra hep birlikte şu yazdıklarımla dalga geçebiliriz ,
şu hamilelik sürecine bir alışıp atlatınca ama şimdi , neymiş ?

18 Mayıs 2007

Bütün kızlar toplanamadık...





Dün akşam Eylül ve Kevebek'le Ortaköy'deydik.
Bebişin gelişini kutlamaktı toplanma sebebi , hoş pek organize olamadık yer vs. açısından ama, bizi dağın başına da koysalar sadece yarım saat sohbet etmek mümkün olsa dahi, sohbetin tadına doyum olmuyor.

Ki, ekipte eksiğimiz vardı.Yiğit ve annesi yoktu mesela ama en kısa sürede hep birlikte toplanabiliriz umarım. Bebişler çoğaldıkça birlikte organize olmak zorlaşıyor:)

Ve Defnoş ve Yasmin bücürlerini de ektik , artık ektik diyorum çünkü, henüz Defnoş olmasa da, Yasmin bir birey olduğunun farkında, sadece annesinin adını telaffuz edince, hemen kendisini de ekliyor.

En son annemlere giderken Eylül'e,
"annem çok sevindi senin de geldiğini duyunca" gibi zalak bir cümle kurdum,
Yasmin hemen,
"benim geldiğimi de söylemedin mi?" demesin mi?
eşşekten düşmüş karpuza döndüm:)binbir özür dileyerek düzelttim dilim döndüğünce de dilim o dakika nereye döneceğini şaşırdı valla:)

Oysa kızlar küçükken sanki, sadece anneleriyle anılırlar ya hani,
sadece annesinin adını söyleyince sanki o kızını da kapsar.
Ya da, belki bizim gözümüzde hep bebiş olduklarından , es geçeriz bu süreci ama, bizimki artık genç kız olma yollarına çıkmış durumda:)
ismini anmadan sohbet edersen hiç şansın yok...
çok da güzel küsüyor benim güzel prensesim:)

küçük prensesimiz Defnoş ise allahtan henüz olayın farkında değil ama, o da dillenmeye başladı yandık yakında:)

Çok keyifli bu bücürlerin büyüme evrelerini izlemek yahuu:)

Ama bazen onların curcunasından uzak , sakin sohbetlere de ihtiyaç var.
Şansımıza hava nefisti, yemek kötünün iyisi denebilir ama, sohbetin lezzeti hepsini kapladığından alınan keyif muhteşemdi...

Eve dönerken düşündüm de ,son 15 senedir acısıyla tatlısıyla bir sürü anı biriktirmiş, neler yaşamışız birlikte...

kevebek'le ilk eve çıkışımız geldi gözümün önüne önce,
cebimizde 3 kuruş para ile tüm dünyaya kafa tutan deli bir cesaretimiz vardı o günlerde ...

hoş hala eksildiğini düşünmüyorum, darda kalınca aşamayacağımız engel yok bence.

Sonra Eylül'le daha yeni tanışmış olmamıza rağmen, o zamanlar hayatımı zindan eden erkek arkadaşı sorunlarını sabaha dek anlatıp, ağladığım ve onun tüm desteğiyle beni teselli ettiği o geceyi hatırladım...

ve sonrasında yaşadığımız evlilikler, ayrılıklar, bebişler, bayramlar, bütün kızlar toplandık günlerimiz, gecelerimiz daha milyonlarca güzellik ve biliyorum ki,
bundan sonrası için de, çok daha güzel ve mutlu günler bizi bekliyor ...

Ben çok zengin bir kadınım, hayatımda çok ama çok sevdiğim ve sevildiğimi bana çok güzel hissettiren böyle güzel dostlarım ve arkadaşlarım olduğu için ...
iyi ki, varsınız canlarım ...
AAAA VAA VUUU