18 Kasım 2008

"Var mı tırnağın kaşınasın" 2.perde


"Var mı tırnağın kaşınasın" derdi rahmetli babaannem, doğru lafmış anladım.
1 sene dolmadan 4.bakıcı da gitti, hepsi de, "hakkını ödeyemeyiz helal et" diye diye gidiyor...
"öyleyse neden gidiyorsunuz be kardeşim ?"
demek istiyorum diyemiyorum çünkü, yeni birini bulana dek dahi beklemeden gidiveriyorlar, anlamış değilim.

Kötü davranmak gerekiyormuş bu bakıcı kısmısına, o da bende yok yani gözüne baka baka kötü davranamam, emir kipiyle konuşamam bünyeye ters beceremiyorum ve inanmıyorum da bu "kötü davranmak gerekirmiş" konusuna ama bende de bir arıza var belli ki birşeyleri yanlış yapıyorum, belki de daha resmi olmalıyım ve daha az insanca, yani yüzü gözü ağlamaktan şişmiş gelse de sormamalıyım "ne oldu hayırdır?" diye, öğleden sonra işi varsa, "hayır gidemezsin, hafta sonu hallet işlerini" demeliyim (liymişim) buymuş raconu birbilenler öyle diyor...

bebekler doğmadan evvel daha hamileyken bir arkadaşıma çaya uğradığımda, onun yanında çalıştırdığı kadınla diyaloğuna şahit olduğumda şok olmuştum, dövecek gibi konuşuyordu kadınla ve sebebini sorunca "her yolu denedim ama bunlar bu dilden anlıyor, biraz insan gibi davranınca sapıtıyorlar" demişti, hoş eski yardımcılarımızdan sevgili Müge misafirlere bol çekirdekli kavun getirdiğinde bende kendimi tutamayıp hırpalamıştım hatunu, "kızım hiç mi kavun kesip yemedin hayatında? evinde de böyle çekirdekleriyle mi yersin sen kavunu yaaa" diye kendimden geçmişliğim var ama bence haklıydım da, nitekim yaptığı 54648 dangalaklığın ardından bir patlamaydı o çıkışım...

yani tepem attıysa fena dalarım bilinir ama gerçekten artık eskisi kadar takıntılı değilim yaa, yani evim aldı başını gidiyor ne tarafa gittiği belli değil, bir Yengeç kadınına yakışmayacak bir dağınıklığa büründü ortam...kızlar doğdu doğalı her anlamda genişledim zaten kütlesel ve beyinsel olarak, istersen de genişleme 2 çocukla ya, Mazhar Osman ya da Lape olur sonun , hoş bu gidişle ikisinden birinde bir oda ayırtmak şart olacak gibi ya hayırlısı du bakalım daha var, istihap hakkımı doldurmadım. öyle derlerdi di mi? doğru yazdım inşaat işleri yaparken duymuştum bu lakırtıyı da...

geçen ayın son haftaları özgür kız olmuştum oysa, caddelerde gezip, ikizannesi arkadaşlardan birkaçıyla tanışıp kahve içme fırsatımız bile olmuş ve hatta geçen sene katılamadığım ikizanneleri buluşma toplantısına da katılmış ve çok da mutlu olmuştum...

insan içine çıkmaya başladım diye sevinmiştim birazcık, yok yok birazcık değil bayağı bir sevinmiştim...hatta ve dahi şu veremediğim kilolardan da kurtulurum diye bir diyet programına bile başlamıştım doktor eşliğinde, nasılsa Yıldız hanım kızları idare ediyor haftanın 1 günü gider gelirim düşüncesiyle ve abartıp dişçiden de randevu almıştım zonklayan 1-2 tanesini kaybetmeden olaya el koymak için....

ve hatta işe dönme hayalleri bile kurmaya başlamıştım inceden , pek bir faaal görmüştüm kendimi zıplayıp duruyordum oradan oraya ve hoşuma da gidiyordu bu faaliyetler, herşeyi yoluna koymaya başladım izlenimi veriyordu, mutlu ediyordu beni... evde işler yolunda, kızlar sağlıklı mutlu, Yıldız işi kotarıyor ve hatta, "sen git çalış ben bakarım bunlara hiççç merak etme gözün arkada kalmasın" tarzı cümleler kuruyor hergün...

yani birşeyler fazla iyi gidiyordu da görememişim, bir gecede yıkılıverdi hepsi Yıldız hanım perşembe akşamı gitti, Cuma günü sabahtan kızları doktora götüreceğiz diye, "doktor dönüşü ararım sende evdeki işlerini halleder öyle gelirsin" dedim son konuşmamızın bu olduğunu bilemeden, aradığımda zırıl zırıl ağlak bir sesle, "ben istanbullarda yapamıyorum Çorum'a memleketime gidiyom artık" diye zırıldadı ve "gel bende kal konuşalım bir yolunu buluruz" dediysem de dinletemedim ve tüm bu lakırtılarımı da alıp aynen bir tarafıma monte ettim....çok sinirliyim çoookkk cidden şu an elime geçirsem elimin tersiyle bir tane patlatasım var suratının ortasına...
yalan söylüyor...
zerre kadar inanmıyorum küllen yalan kesin daha paralı bir iş buldu...tamam buldun hayırlı olsun git, zincirlerle ayağından bağlayacak halimiz yok da böyle pat diye gidilmez ki be Allahın kulu neredeyse 5 aydır birlikte olmanın da mı bir hatırı yok...

bende hatuna evdeki işlerini bitir de gel diyorum hani kızlar olmasa yardıma da gidecem bu gidişle oysa millet daha da erken çağırırmış, eve dönüldüğünde evinin işleri bitmiş olsun diye, mantıklısı da o ya bende salaklık, çok fena kızgınım kendime sözde bununla daha mesafeli olacaktım, çok fazla özel hayatı hakkında soru sormamk gerekiyormuş sen bildikçe senden istekleri de o derece artıyor...rahmetli babaannem, "maymun bile bir defa çubuklanır" derdi ya bu ben hala akıllanmadım...
sanane kadının evindeki işten güçten 9 da mı geliyor, gelsin 8 de hem bu zamanda millet 7 de bile çağırıyor, ayda bir gün 1 saat erken gelse kıyamet mi kopar? milletin enayisi sen misin? iyilik meleği mi sandın kendini?
kocasından boşanıyormuş, evsahibi evden çıkartıyormuş, oğlu askere gitmiş, yeni eve taşınacakmış mış--muş filan ne dinliyorsun kadının özel hayatını bu kadar, sormasana ne oldu diye haaa, sen sormadan anlatıyorsa da "tamam Yıldız hepimizin hayatı zor kızım hadi işimize bakalım" diye geçiştirsene doğrusu buymuş bak millet öyle yapıyormuş...
sanane beee.....
ne hali varsa görsün...
zıkkımın dibi...

zaten böyle pat diye bırakıp giden birisi hala hayatında nasıl mutlu olabileceğini düşünür ki, ya da hergün "hiç param yok " diyenin cebinde beş kuruş olabilir mi? deklare ediyor zaten parası yok kadının asla da olamaz bu şartlar altında...
burnu da boktan çıkmaz ama gel de anlat kadına sen şimdi bu Karma- Karmama olaylarını...
bak yavrum, "hani o ne ekersen onu biçersin lafı varya, bunun yeni moda lakırtısı Karma felsefesi, yazın yediğin dolmalar kışın bir tarafını tırmalar, gel etme eyleme bu düzen böyle işliyor yapma bana böyle kelek, sonra seni de terk ederler böyle bir gecede , eee şimdi bana ne oldu? der gezersin " diye anlatsana kadına...

"iyilikten maraz doğar" diyenler bu lakırtıyı boşuna mı etmiş,
"dur g.tüm yer edeyim, bak sana neler edeyim" diyen rahmetli babaannenin de mi hatırı yok...neden hala koyamıyorsun şu mesafeyi aranıza mesafesiz orkinos...


yok yok deklare edicem ben artık bu zerzevatları, valla edicem...
başkasının dili yanmasın bari boşu boşuna uğraşmasınlar, bir site kuralım ve şu bakıcı kısmısının inciğini cinciğini dökelim ortaya, ne işleri becerir neleri beceremezler, hangisi ter kokar, hangisi ne halt eder hepsini tek tek yazalım ifşa edelim belki "amannnn adımız çıkar" korkusuyla biraz geri adım atarlar

hayal kuruyorum yine manasız manasız değil mi?
sinirliyim ya ondan, kısa devre yaptı sistem hatta su kaynattım
çok zor geliyor şimdi sil baştan yeni birine tekrar tekrar aynı şeyleri anlatmak hemde çok çok zor...

hani şu klonlama işini halletseler de yapıversem kendimden bir tane diyorum ama, bu ara benim bile kendime tahammülüm yokken benden bir taneye daha kim katlanır o da ayrı ya du bakalım yapıcaz bir şekil...

10 Ekim 2008

Work for the Best, Live for the rest



Bazen hayatımın nereden nereye geldiğine dair düşünürken, başımıza gelen herşeyi aslında nasıl da bizim yarattığımızı görüyorum...

Aşağıdaki yazı 30 Ekim 2006 günü yayınladığım benim ilk blog denemelerimden biri olan angelaclarissa.blogunda yazdığım satırlar...tarih topu topu 2 sene öncesi, "dipteyim, sondayım, depresyondayım" diye bir şarkı vardır ya, Feridun Düzağaç söyler çok severim kendisini, aynen o şarkıyı anlatıyor sanki halim...fenayım hemde çok fena, herşeyden vazgeçmeye hazır olduğum, artık hiçbirşeyin zevk vermediği, birisi kapatma düğmeme bassa da şu oyun bitse modunda geçiyor günler...geçmese diyorum, en yakınımdakileri hergün gagalıyorum şikayetlerimle, ne zaman bıkacaklar da "amannn yettin be, git başımızdan" diyecekler diye bekliyorum, kimse vazgeçmiyor benden...
ben kendimden geçeli çok olmuş oysa...

Şimdi durup dururken bu nostaljiyi yapmamın ne manası olduğuna gelince, ben bu angelaclarissa blogumun şifresini unuttuğumdan bir türlü girip güncelleyememiştim uzun zaman öylece bir köşede kalmıştı garibim ve sonra da blog macerama Sirdela blogumda devam etmiştim... hatta böyle bir blogum daha var adı, "bihaber" olan onu da duyduğum, okuduğum bana ilginç gelen birşeyleri paylaşmak adına oluşturmuştum, onun da şifresini hatırlamıyorum, manyak mıyım? evet var şu şifrelerle bir sorunum... aslında keşke hatırlasam da onu güncelleyebilsem birsürü bihaber'im var vermek istediğim...

neyse zıplıyorum yine mevzular arasında, konumuza dönecek olursam, aşağıdaki yazıyı okuyunca ne denli kaybolmuşum meğer diye düşündüm, hepimiz yaşıyoruz bu bunalımları, o an hiç içinden çıkılamayacakmış gibi görünen bir çok karmaşa ayıklanıp, hayatının raflarına yerleştirmeyi becerebilirsen hallolabiliyormuş meğer, o an imkansız gibi görünse de..

"ayyy yeter baydın ne edebiyat parçaladın" diyenler lütfen yazının en alt satırını okusunlar, Sirdela ismi benim uydurduğum birşey, belki de çok önceleri bir yerlerde duydum da unuttum bilmiyorum ama aradığımda bir anlamını filan bulamadım nette, bu yüzdendir bu Sirdela ne diye soranlara geldiğim gezegenin adı deyip duruşum, belki de gerçekten öyle de ben şaka yapıyorum zannediyorum:)) ve bunaldığım zamanlarda oraya kaçmak istediğimden bahsederim hep etrafımdakilere, yine bahsetmişim ama tek bir farkla," ben bebeklerimi alip gitsem diyorum" demişim:))) bebeklerimi ben çağırmışım hayatıma daha 2 sene önce o bunalımlı günlerimde meğer, keşke bilseymişim daha evvelden bu üzerime karabasan gibi çöken ve yıllardır anne olmamı engelleyen sorumluluk duygusunun ne güzel birşey olduğunu...


ne dilediğimize gerçekten dikkat etmek lazım belki de, bu yazıyı bu gece tesadüfen buldum başka birşeyleri ararken ve kızlar doğdu doğalı hep tartışırız eşimle, dostumla, ailemle neden 2 tane oldular diye... aslında hani, "küstüm oynamıcam ben bebeklerimi alıp gitsem" anlamında yazdım belki de o zamanlar doğurmaya hiç niyetim olmadığından ki muhtemelen öyledir, neyse ki dilek tanrıçası doğru anlamış ne söylemek istediğimi ben farkında olmasam da ve iyi ki de çağırmışım kaymaklı kurabiyelerimi de gelmişler beni kırmayıp ...

çünkü ben öyle istemişim:))))


http://angelaclarissa.blogspot.com/
Monday, October 30, 2006
Tahammül sınırı...
Bir süredir hayatın genel olarak tahammül sınırımı test ettiği konusunda ciddi şüphelerim var...
sanki tüm Evren filan falan toplaşıp bir araya gelmişler, annelerimizin yaptığı günler gibi, ortaya da bir kısır, su böreği kurabiye filan da koyup, çay eşliğinde, beni seyredip “bakalım hatun ne zaman çıldıracak” diye seyirde...

Hayır seyretsinler sorun yok ama, görüntü yakında kararacak haberleri yok, çünkü yayın akışı sapıttı...eskiden araya bolca reklam alırdım, şimdi onu da yapamıyorum...çıtır çerezlerim azaldı...

şu anki yayın akışında, bir zamanlar oynayan ve hatta şu günlerde tekrarları yayınlanan Yalan Rüzgarları kıvamında bir durum söz konusu....
aynı kargaşa olamaz diyenler yanılıyor valla aynen öyle, hatta üstüne bir Dallas bir de Şahin Tepesi bile eklesek o bile olacak neredeyse...

tamam abarttım ama, olmuyor yani senaryolar karıştı ve tabii rollerde haliyle...
ee tabii böyle olunca, benim de rollerim karıştı ve hayatımdakilerin de ...
komple karıştık işte...

36 yılın hatrına birşeyleri de artık hazmettik , öğrendik aldık koyduk cebimize hayatın çakıl taşlarını derken, bir bakıyorum hala gaz yapan birtakım durumlar sözkonusu, bünyeye yabancı değilse de, hazmetmemiş belli ki...
Anason bile kar etmiyor rakı kıvamında olsa da ki, artık bu yaşta alkollüsü makbuldür diye düşünüyorum ...
yanılıyor da olabilirim tabii...

Şimdi bu yazım tarzına bakıp, eğleniyorum sanılması doğal elbette ama,
valla hiç eğlenmiyorum ve en kötüsü etrafımdakiler içinde potansiyel bir kımıl zararlısı olmuş durumdayım.
Mutlumuyum bu durumdan?
Hayır değilim elbette değişmek istiyorum,
ama bu gel-git lerimin sonu yok galiba ...
gel’lerim gitmiyor gidenler de geri gelmiyor filan
burcumdanmış sözde de, tüm Yengeç burcu insanının durumu buysa, bu burcu komple yok etmek lazım yahuu yazık günah ...
diğer yengeçleri bilemem ama, siz benden başlayın bence...
atın beni denizlere...
öyle yampiri yampiri yürürdüğüme bakıp üzülmeyin de, evet biraz sağa çekiyor olabilirim ama olsun vertigo’dandır...
suyu görünce yüzerim nasılsa , hem belki iyi gelir...
ne kadar abuk hastalık varsa kendini tanıştırmak zorunda sanki, neyse o ayrı mevzuu girmeyelim şimdi vertigo, haşimatu konularına anlatırım bir ara...
çok sapıttım yani, bilenlere çok yabancı değil ama, dolap beygiri gibi dön dolaş bana gel bir seyir izliyor hayatım , başka dolaba geçeyim bari, bu dolap sıktı artık aptala döndü ruhum...

Ben sapıttım tamam da şu biricik dostlarımın günahı ne?
Ne günah işlediler de benimle karşılaştırdı Tanrı onları bilmiyorum...
bu abuk ruh hali vasıtasıyla da ne yazıkki onların da tahammül sınırları zorlanmakta ...
sahi nedir bu Tahammül sınırının çizgisi bilen var mı?
Nerede başlar nerede biter?
Biter mi?
Bitmiyorsa uzatmaları mı oynuyoruz?
Ben artık bebeklerimi alıp gitsem diyorum sıkıldım bu oyundan...
nereye mi? SİRDELA’ya tabiiki beklerim efem...

10 Ağustos 2008

Necefli Maşrapa


Necefli Altın MaşrapaXVI. yüzyıl sonu, zümrüt ve yakutlarla süslü. (Topkapı Sarayı Müzesi)

Biz çocukken, şimdiki çocuklar kadar rahat elde edilemezdi birçok şey, öyle her istenen alınamaz, sokaktaki çocuklar görür de özenirse diye, elde şeker, çikolata dolaşılmaz, ola ki dolaşılması gerekti en az iki arkadaşla paylaşılır, alınan eşyalar ya okul zamanı, ya da bayramlık olduğundan son derece kıymetli olur, hele gıcır bir çift ayakkabıysa mutlaka baş köşeye koyularak sabaha dek seyredilir, yırtıklar gerekirse görünmeyecek şekilde yamanır, annelerin eski elbiseleri bozulup bayramlık dikilir, palto alınacak para yoksa en kalın şişlerle güzel bir uzun hırka örülür, mahallede bisikleti olan çocuğa hayranlıkla bakılıp, bisiklet hayalleri kurulurdu...

bunların hepsini ben yaşadım memur çocuğu olduğumdan, annemin kalın şişlerle ördüğü kırmızı upuzun bir hırkam vardı değme paltolara taş çıkartan, hiç üstümden çıkartmak istemediğim ve şimdi olsa yine bayılarak giyebileceğim, ve bir ayakkabının eskimesi demek kenarlarından yırtık olması anlamını taşırdı ve ancak eskiyince yenisi alınırdı...

yıllar sonra kendimce biraz para kazanmaya başlayıp birkaç ayakkabı alınca babam "seni ayakkabısız da bırakmadım, nedir bu ayakkabı hastalığı" diye sorduğunda, buruk bir gülümsemeyle yüzüne bakışımda da ondan.... öyle Nike , Adidas marka spor ayakkabılarımızda olamamıştı o yıllarda, biz hep Esem spor ve Panter giyerdik , hatta Ankara Anıttepe Lisesinde okurken, çocukluk işte ya milletin ayağında görüp özenip, erkek kardeşimle harçlıklarımızı toplayarak, bize ayakkabı alacak diye, okul kapısındaki adamın biri tarafından dolandırılmışlığımızda var eski hatıralarda...

şimdi düşündükçe hepsi için ayrı, kocaman bir gülümseme yayılır yüzüme ve şükrederim sahip olduklarım için... belki de ufacık şeylerden çok mutlu olmamın sebebidir o zaman yaşanmış olan yoksunluklar ve bir dolu güzel hatıra barındırır her biri içinde...

artık Nike , Adidas alacak parayı kazanıyoruz belki ama, bir yerde görsem bir çift Panter almak çok daha keyifli olurdu eminim ve yıllar sonra bir çekilişte bisiklet kazandığımda da, kocaman gülümseyip "biraz geç geldi ya, buna da şükür" demiştim...

yazıya başlarken bu kadar laf kalabalığı yapıp bunları hatırlatmak değildi amacım aslında, eminim o yıllarda doğmuş ve babası memur olan birçok çocuk benzer şeyler yaşamıştır, çünkü şimdiki kadar bolluk yoktu ve biz yok ne demek öğrenerek büyüdük, öyle aklıma gelince döküldü birden bu detaylar ... ben esas, televizyonumuz olduğunda yani siyah-beyaz yayın yapan kocaman bir Nordmende televizyon ve seyretmemize izin verilen saatlerde, hani tam McMillan'ın Karısı ya da Dallas oynarken, bir anda yayın kesilirdi de, Necefli Maşrapa girerdi ya ekrana sanki büyülenmiş gibi onu da seyretmeye devam ederdik, yayın ha geldi, ha gelecek diye işte onu hatırlatmak istemiştim...

çünkü şu anki ruh halimi ve durumumu en iyi anlatan o Necefli Maşrapa...

Kızlarım hayatıma girdi gireli, zaman kavramımı yitirmiş bir halde yaşıyorum, kendime ayıracak neredeyse hiç zamanım yok, bakıcı problemi Gürcüsü , Türkmeni derken hepsini kovalayıp , kendi insanımla uğraşmaya karar vermişliğim var ,bu sebeple de, sadece gündüz ev işlerine yardımcı birisi alınmak suretiyle, kızların tüm bakımını üstlenmişliğim ve milletle uğraşarak kısa devre yapmaktansa, bebeklerimle kafayı yemeyi seçmişliğim var, hiç şikayetim de yok aslında son derece mutluyum,sadece korkunç bir yorgunluğum var ...

artık kendime özel zamanlar öyle az ki ve yapılmak istenen onca şey varken, tüm günün koşuşturması yorgunluğu çökünce, kalan vakitler de kendini uykuya kaptırmakta...

işte bu yüzden hayatımın yayın akışında şu sıralar, en hakiki Zümrüt ve Yakutlarla süslü kocaman bir Necefli Maşrapa var..

ama çok yakında kaldığımız yerden yayınımıza devam edesimiz de var...

10 Haziran 2008

6 aylık olduk bile.



KAYMAKLI KURABİYELERİM 6.AYLARINDA

Kızlarım 6 aylık oldular, bu akşam odalarındaki yataklarına yatırmış uyutmaya çalışırken ilk eve geldiğimişz günleri hatırladım da, sadece 6 ay geçmiş olmasına rağmen ne çok şey yaşandı aslında...

Nasıl da tecrübesizdim ilk banyolarında ve ağladıkları için nasıl da, oturup bende hüngür hüngür ağlamıştım, canlarını mı yaktım, acaba neyi yanlış yaptım diye...artık duşun altında yıkanıyorlar...

Nasıl uykusuz geceler geçirdim aldıkları her nefesi dinleyip, huzurla uyuduklarından emin olabilmek için , şimdi büyüdüler de kendi yataklarında yatıyorlar...

Sütüm çok olsun ikisini de besleyebileyim diye yemedik içmedik şey bırakmadım, hala sütüm var ama dönüp bakan yok. Alıştılar biberonun rahatına, bana da aldığım lüzümsuz kiloları vermek kaldı geriye...

Nasıl da küçücüktüler, alt açma örtüsü bile kocaman kalırdı onları koyunca, artık yatak odasında başladığımız alt açma girişimi salonda sona eriyor, kıpırdanmadan dursunlar diye ellerine vermedigim sey kalmiyor:)

Kucağıma alınca sadece boynuma saklanmayı bilirlerdi kafalarını tam tutamadıklarından, o küçücük kafalar gömülüverirdi omzuma ve ben bayılarak seyrederdim bu manzarayı, şimdi kucagimda tutabilene ask olsun bıraksam butun evi gezecek bir heves, bir heyecan:)

Gectiğimiz Salı günüydü doktor kontrolümüz ve herşey yolunda, sağlıkları yerinde kocaman da bir teşekkür aldık doktor teyzemizden, "bu kadar hasta geliyor,bebişlerin çoğunun poposu pişik içinde sen ikisine de mis gibi bakıyorsun aferin" dedi... Okul yıllarıma geri dönüp, kocaman bir takdir belgesi almış gibi hissettim kendimi ki, bu seferki çok daha değerliydi...

Öylesine büyük bir keyif ki yaşattıkları , iyi ki anne olmaya karar vererbilmişim geç de olsa...

26 Mayıs 2008

BAKICI KISMISI...



"Ve derhal mana aramaktan ve hatta yatılı birini aramaktan vazgeçip, sadece evin temizliğiyle ve ütülerle uğraşacak günlük işleri halledecek birine bakmaya başladım.Zaten şu an içinde bulunduğum “ücretsiz izin” günleri süresince kızlara ben bakıcam, eve yardımcı olsa yeter diye düşündüm, ya da ilerleyen günlerde ne denli saçma bir düşünce içersinde olduğumu göreceğim. Birisini de buldum aslında ama, henüz mevcudiyetini kabul problemi yaşamaktayım, kaldı ki, bu tek taraflı değil o da henüz bizi hazmedemedi..."

yukardaki paragraf şu günlerde yaşadığım traji komik olayların bir bölümünü anlatıyor, evimizin Gürcü gacısı Manana gitti gideli yaşananların kısa bir özeti devamı ise www.ikizanneleri.net sitesinden okunabilir..

itiraf etmeliyim ki, hatun çaktırmadan yarım yamalak yapıyor dahi olsa bir sürü işi hallediyormuş, tüm o işler tek başına bana kalınca ve artıııııı 2 bebek olunca işin içinde "oynatmaya az kaldı , doktorum nerde?" şarkısı eşliğinde sapıtma emareleri gösteriyordum ki, sevgili kocişim sağolsun, hem ev işlerine hem de, yaptığı komik tanımlamalar ve sorularla beni güldürmek suretiyle ruhuma iyi gelen bir yardımcı hatunu hayatımıza dahil etti .

"ayyy kimseyle uğraşamıcam, ölsem de kendim yaparım ben bu işleri" diye dırdır modundaydım aslında ama baktım cidden ipin ucu kaçıyor sustum ve kabullendim...

ama keşke bu kadar evinin düzenine tertibine, temizliğine takık , herşeyin dört dörtlük olmasını isteyen bir hatun olmasaydım , eminim çok daha kolay olurdu birçok şey hayatımda hoş, kızlar doğdu doğalı birazcık değişmiş ve daha genişlemiş olsam da her anlamda, henüz yeterli değil belli ki...

neyse ki, şu günlerde sabah gelip, akşama dek ev işi, ütü vs.. işlerini çok mükemmel olmasa da yapan birisi var artık ve son derece de neşeli birisi,elinden geldiğince birçok şeyi halletme gayretinde ,umarım böyle gider de su koyvermez...

yoksa ben tüm bu bakıcı, temizlikçi tayfasını bir kazana koyup, üzerlerine de bol miktarda su koyvererek, 2 taşım kaynatma düşüncesindeyim ve dipleri tutsa da umursamıcam, hani o kadar manyaklaşabilirim.
şu son 2 haftadır yaşadıklarım sebebiyle, kendi adıma ben oldum zaten 2 taşım daha kaynayıp kapatıcam altımı...

biline...

15 Mayıs 2008

"Var mı tırnağın kaşınasın?"

Kendime kocaman bir kahve yaptım bu akşam günlerden sonra ilk defa, bol baileys de koydum içine demleniyorum aylardır süt yapsın diye içilen Stiltea adlı çaya inat ... artık sütlerim de azaldı bu gidişle kesilir belki, kızlar mamaya alıştı alışalı pek yüz vermiyorlar , şu 6.aylarını da doldursalardı çok iyi olacaktı ya olmayacak böyle giderse neyse, bu kadarına da şükür...

Saat gecenin 1’i neredeyse ama evdeki işleri ancak toparlayabildim de oturabildim sonunda , kızlar uyumadan hiçbir şey yapmak mümkün olamadığından gece yapabiliyorum çamaşır ütü vss.işlerini , çok da yorgunum aslında oldukça da sinirli, çünkü az evvel ev işlerine yardımcı kadın vize izni için gittiği memleketinden arayıp, gideceğini bildirdi, yarım yamalak Türkçe’siyle başka bir işe geçeceğini anlattı daha doğrusu tam olarak anlatmadı da, haber verdi detayları gelince anlatacakmış hanımefendi...

sinirden çıldırmış bir halde, “sen bilirsin ama gitme sebebini öğrenmeden şuradan şuraya gidemezsin “deyip kapattım...

Zaten ne denebilir ki, başka? “ sorun nedir diye sorduğumda “siz değilsiniz, sizi seviyorum para da değil” dedi başka bir iş yapacakmış. Ne iş yapacaksa 3 kelime Türkçesiyle anlamadım kesin para yüzünden ama rakam da telaffuz etmiyor yani “kaç paralık bir iş bu yeni bulduğun” diye sordum cevap yok..
zıkkımın peki
tam da herşey yoluna girdi derken...

Sinirim onun gidiyor olmasından çok, tekrar yeni birini bulup ona ev işlerini ve bir sürü detayı sil baştan öğretmek zorunda kalışımdan ve bunu birde iki bebekle birlikte halletmeliyim, zaten bu ara kızların dişleri çıkma çabasında olduğundan, pek bir huzursuz ve uykusuz günler geceler geçiriyoruz dolayısıyla uykusuzum ve tabii ki yorgun, annem bende olmasına rağmen bu kadar yoruluyorum yarın o gidince nasıl üstesinden gelinecek bu işlerin bilmiyorum düşünmek de istemiyorum, karabasanlar çöküyor üzerime sinirleniyorum nankör Manana...

memleketine giderken bir tek kol çantasını alıp gitti de “kışlıkları götürmeyecek misin” diye sorduğumda “nasılsa Kış gelince de burada olucam” diye cevap vermişti , herşey yolundaydı gitmeyecekti kızları da çok seviyordu,ev işlerini de bayağı öğrenmişti, meğer Kış gelince nasılsa burada olacağı yer bizim ev değilmiş...

Biliyordum bir gün bu günün geleceğini çünkü tüm çocuklu arkadaşlarımın ne yazık ki, en çok yaşadıkları sorundur bakıcı konusu , hatta benim kız yine insaflı davranıp haber veriyor , haber vermeden sırra kadem basanlarda olmuştu arkadaşların tecrübelerinden bildiğim ama bizim Manana pek bir yer etmişti ya da, ben öyle zannettim ne bileyim? birkaç yıl kalacak gibiydi sanki ve hiç Türkçe bilmiyordu geldiğinde şimdi biraz biraz konuşmaya da başlamıştı...hoş, tek bilmediği Türkçe olsa amenna bulaşık makinasını dahi kullanmayı öğretmiştim ben ona ve daha birçok şeyi...ve kendi memleketlerinde belki bulaşık mk.filan yoktur diye empati kurup, yaptığı tüm salaklıkları kırdığı,döktüğü birçok şeyi de gözardı ederek...

Hep böyle mi olacak peki? Al öğret tüm ev işlerini, Türkçeyi arada bir güven oluşsun diye uğraş ve tam herşey yoluna girmeye başlayınca başka bir iş bulup gitsinler...öyle zor geliyor ki yeni birisiyle uğraşmak anlatamam ve zaten benim için hiç tanımadığım birisiyle aynı evde yaşamak tam bir işkenceyken bir de bu değişimler hiç hoş değil...

Ben tüm gün böyle ah vahh diye düşünüp sızlanırken, annem güne damgasını vuran sözü etti ve koparttı beni, rahmetli babaannemin sözlerinden birisiydi yine “dur g..tüm yer ediyim , bak sana neler ediyim “ diye

Biraz edepsizce belki ama ne doğru bir söz değil mi? Böyle o kadar çok lafı vardı ki rahmetlinin annem bazen hatırlayıp söyler hatta bende bazılarını sıkça kullanırım da, arkadaşlarım dalga geçerdi, “nereden buluyorsun bu antika sözleri” diye bir tane daha çıktı ortaya, repertuarımıza yeni bir lakırtı daha eklemiş olduk ve en önemlisi beni gülümsetti birazcık olsun, belki de böylesi daha hayırlıdır , kimbilir belki de daha iyi birisini bulucam diye de düşündürttü hem de...

“Var mı tırnağın kaşınasın” derdi birde rahmetli, kendi işini en iyi kendin görebilirsin, sen halledebiliyordan ne ala başkalarına güvenme ve yine ne kadar doğru işte böyle millete güvenince her an yarı yolda kalabilmek mümkün...

Umarım en kısa sürede bir çözüm bulabilirim yoksa halim duman... :(

Annemin günü...




Uzun zamandir devam eden alkol diyeti sona erdi nihayet ,birkaç gecedir içiyorum. içiyorum derken oyle her gece şişenin dibini gören bir durum yok haliyle ama canım sıkkınsa ve yorgunsam şöyle azıcık bir şeyler iyi gelir, evvelden birkaç dubleydi bunun anlamı , hele Cuma-Cumartesi akşamları olunca, ya dışarda arkadaşlarla ya evde bir başıma, bir şeyler içmeden bitmezdi haftasonu geceleri... zaten hepi topu 2 gece idareli kullanmak lazım, Pazar gelince karabasanlar çökmeye başlar oldum olası, evvelden okula gidiş öncesi hazırlıklarının, ödev tamamlamalarının filan son günüydü sevmezdim, büyüdüm işe gitmeden evvelki gün oldu yine sevemedim şu Pazar günlerini o yüzden belki de, pek bir paldır küldür geçer ve hiç birşey anlamam varlığından, keyifsiz bir gündür Pazar benim nezdimde senenin sadece tek bir pazarı olan Anneler günü Pazarı dışında ...Annemin günü...

Aslında kutlama günlerini de sevmem ben, kendi yaşgünüm de buna dahil , evlilik yıldönümüm de... her ne kadar kocişin başına musallat olup, günler öncesinden hatırlatmaya başlasam da, olayın keyfi bu dalga geçmelerdir benim için, ötesi çok da şart değil ve hatta kazara unutsa da canına okusam filan daha çok eğlenirim ...

Sadece dostlarımın özel günlerini atlamadan kutlamaya çalışırım , bir de kızkardeşim takıktır yaşgününü unutursan , hiç yaşama zaten yaşasan da, kalan ömründe burnundan fitil fitil getirecektir bayramlık ağzını açarak,
“biliyorsun benim için çok özeldi” diye...
anlamam neden özeldir? doğmuşsun işte iyi güzel de eeeeee ama ne zaman bu sözleri ard arda sıralasam kıyamet kopar , o yüzden artık kimse kimsenin dalına basmadan yaşamayı öğrendi ben unutmuyorum, o da avının bir anlık gafletini yakalayan kaplan gibi saldıramıyor uzlaştık bir şekil, kırk tane alarm kurup, elli yere hatırlatma mesajı yazıyorum bu sebeple hanımefendinin yaşgünü unutulmasın diye...

Oldum olası kutlamak isteyip de, kutlayamadığım tek gün ise anneler günüdür hayatımda, her sene bu gün geldiğinde ki, Pazar günü olması sebebiyle mevcut sevimsizliğiyle baş köşedede olmasına rağmen elimden geldiğince bir şeyler yaparım da, yine de bir türlü hakkını vererek kutlayamadığımı düşünürüm , ne aldığım hediyeler yeterli gelir , ne de söylenen sözler ...

Ve bunca zamandır her ne hediye almış olursam olayım en çok hoşuma giden, anneme onu ne kadar çok sevdiğimi söylemektir sadece, yani senenin diğer günleri de kurulan bu “seni çok seviyorum” cümlesi anneler günü’nde daha bir anlamlı olur sanki ve canım Annem her seferinde dönüp “benim kadar sevemezsin” diye cevap verir yıllardır ...

Şu ana dek bunun anlamını tam bilememiştim ama bu Pazar ilk anneler günümde anladım ve ne güzel bir tesadüftür ki, bu sene annem benimleydi eşim de bizi kahvaltıya götürdü, ne yazık ki, herhangi bir hediye alabilme şansım da olamadı sonraya erteledim hediyesini ama , onu kocaman öperken, “seni çok seviyorum güzel annem” dedim ve annem de yine o kocaman gülümsemesiyle dönüp, “benim kadar sevemezsin” dedi...

Ve ilk defa bu sözün anlamını hissettim en derinden, çünkü benim de dünyalar güzeli iki meleğim var artık ve umarım nice yıllar birlikte çok sağlıklı ve mutlu olur, nice anneler günü kutlarız, umarım beni en az benim annemi sevdiğim kadar severler ama, artık çok iyi biliyorum ki, onları kimse benim kadar sevemeyecek ...





8 Mayıs 2008

"Anne olunca anlarsın"



"Hep de aynı cevabı verirdim, “ben senin gibi anne olmayacağım”diye meğer, ne büyük hata, ne gereksiz ve yanlış bir cümle kuruyormuşum bilmeden, artık anne oldum ya, anladım gerçekten, o merak edilen zamanların kıymetini, bizi nasıl gözünden sakınıp korumaya çalıştığını ve kaç yaşında olursak olalım annelerimizin gözünde asla büyümeyeceğimizi ..." http://www.ikizanneleri.net

yukardaki paragraf yine ikizanneleri sitemiz için yazdığım son yazının bir bölümü, gecen Cuma gittiğim Antalya gezisini anlattım da, aslında anlatılacak çok şey var o geziyle ilgili...

daha önce gidip kaldiğim ve döneceğim gün "keşke daha fazla kalsak" diye direttiğim son derece keyifli bir otelin yanımda bebişlerim olmadığı için bana hiç tad verememesi var mesela...

sonra, uçakta giderken ve dönerken bir bebek ağlaması krizi yaşandı, bebişlerim doğmadan önce bu susturulamayan bebeklere bende kızıp, "offf ya bir bebeği susturamıyorlar" diye çemkirirdim oysa şimdi, o annenin ne derece çaresiz olduğunu bebeğinin ağladığına mı yansın? millettin benim bir önceki versiyonum gibi bencilce düşüncelerine maruz kaldığına mı üzülsün?şeklindeki halini düşünüp kendimi sorguladım, yargıladım hatta anlayışsız davrandığım günleri infaz ettim kafamda demek ki bu da, Anne olunca anlaşılacak konulardan birisiymiş...

ve Anne oldum olalı çok şey değişti hayatımda önceliklerim, farkındalıklarım her geçen günde değişmeye devam etmekte, meğer ne çok şey varmış Anne olunca anlaşılacak:)))

2 Mayıs 2008

90-60-120



Siz bu satırları okurken, ben Antalya’da henüz hangi otel olduğunu bilmediğim (iz) bir otelde bir dostumun nikah törenine katılıyor olacağım. Sürpriz bir nikah olduğundan gelin dahi bilmiyor henüz...

Şaka gibi değil mi?

Bence de öyle yani, ben de inanamıyorum kızları bırakıp 1 günlüğüne de olsa, gidiyor olduğuma ama, hatun kişi can dostlardan, koca adayı da , tanıdığımız günden beri en uygun aday olunca ve bendeniz de, bu ilişkinin en başından beri herşeyine şahit olmam sebebiyle nikah şahidi olduğumdan olanlar oldu, tüm “ama” ile başlayan cümlelerime bir çözüm üretilip, ikna edilmem sağlandı, yarın sabah gidiyorum, ertesi sabah dönmek üzere...

Gitmeye karar verdikten sonra, yardımcı kadının tek başına iki bebişe bakamayacağını bildiğimden annemi yardıma çağırmıştım, geldi sağolsun, kısmetse yarın kızkardeşim de “bebiş bakma kervanına” katılacak hatta abartıp eşime, “çok yoğun değilsen Cuma işe geç gitsene” demişliğim de var yani, tamam hepi topu 1 gün ve gece geçirecekler ertesi gün dönmüş olacağım ama olsun ...

Az evvel kocişimi hırpaladım azıcık...
Bugün sabahtan beri anneme ve yardımcı kadına bebişlerin bakımı ile ilgili gün boyunca yaptığımız herşeyi mama durumlarını , hazırlanışlarını, uygulamalı bez değiştirme çalışmalarını yaptırıyordum ki, kociş yüzünde kocaman bir sırıtışla, “sen yoksa 1 haftalığına mı gidiyorsun?” demesin mi?

Desperate Housewives’daki Bree’nin yüzündeki o buz gibi ama kararlı ifadeyle bakıp, onun o yamuk gülüşünü de yüzüme aynen ekleyerek,
“mutfağa gelir misin?canım” dedim.

Kurduğu manasız cümle yüzünden, kızlara mama hazırlama programından o da bu sayede nasibini almış oldu. Her ne kadar ben, “90-60-120 sana ne çağrıştırıyor” dediğimde “Latin hatunları” demesi sebebiyle, şu an biraz hırpalanmış olsa da, mama yapmayı ve 90-60-120’nin de kızların öğleden sonra tükettikleri mama öğün miktarı olduğunu öğrendi.

bir yandan da aklıma 568 tane abuk subuk olasılık geliyor, en belirgini hani olmasın sakın ama, birileri umarım benim bineceğim uçağı kaçırmaya kalmaz , yoksa hep birlikte çok eğlenebiliriz ya da ben eğlenmem o ara korsanı pataklıyor olabilirim ama siz “ayy bu bizim OBBSSS “ diyebilirsiniz, hava korsanını biraz hırpalamışım, yaka paça yetkililere teslim ediyorum ve sadece bozuk plak gibi, “benim kızlarıma gitmem lazım” diyorum zaten en başından da öyle demişim ama korsan abi dinlememiş , dinlemeliymiş...

Şimdi bu abuk senaryoyu zihnimdeki en derin çöp kutusuna gömüp, seyahat çantasını son bir kontrol edip yatmam lazım, umarım kimse benim bineceğim uçakları kaçırmaya kalkmaz, kızlar sorunsuz bir gün ve gece geçirir de, herşey yolunda gider zaten en büyük arızayı onları deli gibi özleyerek ve evi belki kırk kere arayarak ben çıkartacağım başka soruna hiç gerek yok ...

Ve unuttuğum bir şeyler diyordum da, süt pompası geldi aklıma ve süt saklama poşeti, buz jeli vs.şeklindeki yandaşları , malum hala emziren bir anne olarak 1 günlüğüne de, olsa bu ekip olmaksızın yola çıkmamam lazım..

Pompasız çıkmam abi....çıkamam:)

26 Nisan 2008

Bir opesim var...

Şimdi, benim bıdıklar artık 16.aylarının içindeler ya, haliyle o minik yanaklar her geçen gün daha da öpülesi bir kıvama bürünmekte ve itiraf etmeliyim pek de lezzetli görünmekte ama siz yine de öpmeyin! hele hele etrafta birde ben varsam sakın! dudaklarınıza sahip çıkın, kendinize engel olun ama öpmeyin aman diyim...

hadi kendinizi tutamadınız öptünüz, ve benimle gözgöze geldiğinizde bakışlarımdan kaçacak delik arıyorsunuz ee haklısınız da, ama hala niye kaçmadınız o da ayrı , salaklaşıp tekrar öpmeyin!

hani sanki, "acaba buna mı kızdı? amannnn canım ne var bunda" dercesine deneme yanılma yoluna gitmeyin...adı üstünde de-ne-meeee...

ben kimsenin bebişini öyle şap şup öpmem, zaten bizde bebiş kısmısı öyle de öpülmez sadece koklanır aldığımız terbiye bu yönde...

ama benim terbiyemin bir yumurta kıtlığı zamanına denk geldiği de apaçık ortada, yani o yüzden zaten siz siz olun hiç öpmeyin...hani terbiyesiz olma durumum dolayısıyla...açıkladım da bak...

çok mu uzattım? yeni başlamıştım oysa..

ben bile kıyamazken o gül yanaklara dokunmaya ağzımdan bir kaza çıkmasın sonra benden söylemesi...

amannn diyim...

22 Nisan 2008

OBBBSSSSSSSSSSSS !!! ANNE VAR

"Daha evvel anlatmışımdır belki bebişlerle olan serüvenimi ve aslında ben 1 senedir etrafımdaki herkese sadece bunu anlatıyorum, çünkü hayatımda şimdiye dek hiçbir şey böylesi anlatılası olmamıştı, hiç bu kadar sonu gelmez cümleler kurmak istememiştim ve meğer hiç bu kadar lezzetli bir hikayesi de yokmuş hayatımın anne olana kadar...."

bu blogu takip edenlerin en sık okuduğu satırlardan belki yukardaki paragraf, tek farkı, bu defa yazının devamının bir başka sitede yayınlanıyor olması; http://www.ikizanneleri.net henüz kücük bir bebek belki yayın hayatına başlaması itibariyle ama, içinde kalpleri kocaman o kadar çok çiftekavrulmuş ikiz annesi barındırmakta ki, inanılmaz ikiz bebişlerinin maceraları ile birlikte:)

ve bende bilmiyordum doktor "iki tane bunlar " diyene dek, bu çok zor ama bir o kadar keyifli olan ikizanneliği serüveninin detaylarını hala da, biliyorum denemez yaşadığım son 5 aydaki çıtır çerez anneliğimi saymazsak ama, o sokaklarda görüp, "aaa bak ne şirin ikizler" dediğimiz bebişleri evden çıkartabilmenin ne demek olduğunu artık biliyorum...

işte yeni sitemizde de bu güzellikleri, zaman zaman yaşadığımız zorlukları ama her şeye rağmen anlatmaya doyamadığımız o dünyalar güzeli meleklerimizden bahsediyor olacağız...

Çiftekavrulmuş annem, sevgili Emel'in ricasıyla bende dilim döndüğünce Kaymaklı Kurabiyelerimle yaşadığım kendi deliliklerimden bahsediyor olacağım, akıllı bir lakırtı etmemi beklemek de delilik olurdu zaten değil mi?:)

7 Nisan 2008

Şöförlü arabalara dair...

ben bu blogu yazmaya başlayalı beri çok sıkı takip eden birkaç arkadaşım var ve geçenlerde "yaa artık sadece bebişlerden bahsediyorsun" diye sitem etmişlerdi sanki gün içerisinde yapabildiğim ya da, bakabildiğim başka bir şey yaşıyorum da bahsedecek konu bulamıyorum...

sadece artık hayatımın çok büyük bir bölümü bebişlerle olduğu için onların maceraları gündemde işte bu yüzden, bugün annemin gelişini fırsat bilip, sabah erken kalkıp, kızları yedirip içirip uyuttuktan sonra, kocişe musallat olup kendimi caddeye bıraktırdım...
sabahın köründe gidilen cadde programında;

- mothercare'a uğrayıp, eşden dosttan gelen bazı hediyeleri şu an ihtiyaçlari olanlarla değiştirmek,

- kuafore uğrayıp, gün geçtikçe mağara dönemi kadınlarına dönen şu perişan saçlarıma bir makas attırmak,

- remzi'ye uğrayıp kızlar için elbise vs..dikebileceğim, örebileceğim modelleri olan dergilerden almak,

-mothercare'daki bebiş elbise fiyatlarını görunce "ya kır k..çını otur dik, ya ucuzunu bul" kampanyasına uyum çalışmaları için Peros'a uğramak

-Peros'ta aradığımı bulamazsam dodanlı'dan pembeli beyazlı kumaşlar almak,
gibi bir sürü hayalim vardı...

ama ne yazık ki, daha mothercare daki işimi ancak bitirmiştim ki, annem arayıp
"Ece uyandı ağlıyor ve susmuyor" deyince pılı pırtıyı toplayıp eve döndüm..

ve caddeye geldiğimizde, tam kociş beni mothercare'ın sokağına bırakmıştı ki, onun ardından bir arabanın içinde, önde şöför arkada üç tombul teyze geçtiler, yani makam arabası tarzı bir araba belli ki, bir patron abimizin aile üyelerini taşımakta...

buraya kadar iyi hoş da, yahuu üç kocaman hatun arka koltuklarda tıkış tepiş oturacağına neden bir tanesi şöförün yanındaki ön koltuğa geçmez? incileri mi dökülür, birisi görse "aaaaa ne ayıp şadiye teyze şöförün yanına oturmuş" mu der, hadi de ki dedi bu neden ayıptır? ayıp filan degil ve zaten sadece biz Türk insanına özgü olan o görmemişlik veya sonradan görmelikten kaynaklı dumur halleri bunlar, başka memlekette göremezsiniz...

adı üstünde "makam arabası" aslında şöförü olan araba makam arabası farklı birşey her neyse, bu arabaların esas amacı çok yoğun çalışan insanlara trafikte geçirdikleri sürelerde de bir kaç iş halledebilecekleri zaman yaratmak ya da, en azından trafik telaşı yaşamadan dinlenebilmelerini sağlamak değil midir?

bizim memleketimizde değildir, hadi arada bir eş-anne baba bir yerlere gidecektir ve yol üstüdür bırakılır anlarım ama, tüm gün koca arabayı ve şöförü meşgul edenler biliyorum ve bunu büyük bir keyifle yapanları hatta, kendi arabası olduğu halde ısrarla kocasının şöförlü arabasına musallat kadınları da tanımışlığım var işim gereği...

ve bu sebeplerden zamanında yaşadığım komiklikleri yazsam olay olur,yıllardır yönetici asistanlığı yaptığımdan ve çalıştığım bazı yöneticilerin bu şöförlü araba kullanamama mevzularından kafayı sıyırmıştım...

ben patronu toplantıya yetiştirme çabasındayım sevgili eş veya anne ya da teyze kuaförden dönememiş, ya da gittiği "altın günü" bitmemiş, ya da eve dönerken alışveriş yapılmış ve zavallı şöför eşyaları eve taşırken benim beşbin kere çaldırdığım telefonu arabada bırakmış vsss... yani anlatmakla bitmez bu konu görmemişin şöförlü arabası olmuş tutmuş meşgul etmiş şeklinde...

ve bir gün yine böyle patron eşinin, patronun şöförlü arabasını zapt ettiği günlerden birinde, hatun kuaföre gider ve kendini sadece kuaföre bıraktırsa hadi neyse bir de, zavallı çocuğu kapıda asker eder, o gün röfle günüdür ilk yapılan röfle beğenilmez, saçlar tekrar paketlenir ve beklemektedirler ve bende deli gibi şöförü ofise döndürme çabasındayım ama sevgili şöförümüz, nuh diyor peygamber demiyor "yenge kapıda bekle" dedi dışında cümle kuramıyor , memleketim şöförleriyle uğraşmak da, ayrı bir iştir zaten bu mevzuya hiç girmiyorum...

"arkadaşım patron bekliyor toplantıya gideceksiniz sen gel ben konuşurum yengeyle" diyorum ı ıhh.. kuaförü arıyorum yengenin daha en az 30 dk.işi var öğreniyorum, yengeyi arayıp toplantı durumundan bahsediyorum, "çok az işim kaldı bitmek üzere" diyor burnundan kıl aldırmıyor değil ki şöförü gönderecek...

ve patron tüm bu telefon konuşmalarına şahit, en meraklı haliyle soruyor ki, önceleri defaten bu tarz mevzular yaşattığı işin eş uyarılmış sözde ama nafile, bende dönüp "çok üzgünüm ikna edemiyorum ,henüz saçındaki paketleri açmamışlar kuaförde bekliyor" diyorum ve zavallı adam en çaresiz haliyle bana,
"sen bana bir taksi çağır bitsin bu işkence " deyip konuyu kapatıyor...

hepimizi bezdiren bu durumlara çareyi hatuna da bir şöför tutmakta buldu sonunda ve hatta o aşamada devreye girip mevcut şöför arkadaşı eşine kaydırıp, yeni şöförün bizim patrona alınmasını sağlamıştım hani belki bir nebze daha sözden anlıyordur diye...ama diyorum yaa yani yazmakla bitmez bu hikayeler...

işte bu yüzden lütfennn, sevgili eşlerinizin veya babalarınızın ya da her kimse şöförlü arabası olanları rahat bırakın yahuu, adamlar sizler için tüm gün çalışıp para kazanma derdinde ve hadi diyelim ki bırakmadınız, adam gibi kullanın! o şöförün esas işini unutmayın! ve 38 bedene sığmaya çalışan 44 beden hatunlar gibi davranıp illa arka koltuğa sığmaya çalışmayın! çok komik oluyorsunuz, geçin biriniz ön koltuğa incileriniz dökülmez... şöför de sizi yemez....

27 Mart 2008

saat sabahın 4'ü

Saat sabahın 4'ü ve ben ayaktayım, kızlardan birini besledim, diğeri mıkırdanıyor o daha az evvel yemişti mamasını belli ki kaka yapmış ama, beklemesi lazım..

kollarımda Ece biberondan mamasının son damlalarını yudumluyor yarı uykulu,"hadi bebegim biraz daha hızlı" diyorum ama yapabileceği belli, o bir bebek ve ben zamanı hızlandırmak istiyorum, Ece mamasını bitirsin, gazını çıkartıp yerine yatırıp Alya'yı alayım kucağıma çünkü, artık mıkırdanmalar ağlamaya dönüştü ve belli ki rahatsız iyice, o dakika ahtapot olmak istiyorum, bir sürü kolum bacağım olsun ve ne Ece'ye acele ettireyim mamasını çabuk bitirmesi için, ne de, Alya'yı böyle altı pisken bekletiyim, çok rahatsız olduğunu bile bile ve yalnızım, evdeki tüm kalabalığa rağmen şikayetçi miyim? bu durumdan hayır çünkü, bu saatler bebişlerle baş başa kalabildiğim tek zaman dilimi etrafımda kimse olmadan ve bunu çok seviyorum, belki aynı anda ikisine birden yetemiyorum ama yine de, olsun ben anneyim, hem de ikiz annesi...

zaten bazen kendimden başka kimse dokunmasın istiyorum bebişlerime ve kucağımda biri varken, diğerini bir başkası alınca kıskanıyorum, neden ikisini birden alamıyorum diye...abuk belki ama fark etmez çünkü ben anneyim ve anneler bebeklerine her an yetebilmek ister ondandır bu manyaklığım da diyorum tek istediğim hep çok sağlıklı ve mutlu olmaları...

Ece mamayı bitirdi, gazını çıkartmak lazım ve Alya biraz sakinleşti belli ki, yoruldu debelenmekten... Ece'nin gazını çıkartıp Alya'yı kucağıma alıyorum altını değiştirmek için ama tam temizlerken, Ece başlıyor ağlamaya yan odadayız,
"memesi düştü" diyorum ama, ellerim kirli çabuk çabuk Alya'yı temizliyorum...

Ece iyice yaygarayı basıyor, kraliçe ya küçük hanım, bir şeye ihtiyacı varsa hemen yapılmalı bir saniye sabrı yok...

Alya temizlendi mutlu mutlu, yüzüme bakıp gülümsüyor, gülmüyorum ve konuşmuyorum, çünkü biraz yüz bulsa, tüm uykuyu satmaya hazır oysa, anne robot, anne o gülücüklere aşık ama susuyor geceleri, bebişlerine geceyi, uykuyu öğretmenin yolunun geceleri konuşmamak, tepki vermemek olduğunu öğrenmiş, uyguluyor...

saat sabahın 4'ü, Alya'yı yatağa bırakıp, çığlık kıyamet ağlayan Ece'ye doğru uzanırken kociş uyanıyor "ne oluyor yahuu ne bu yaygara" Ece'nin memesini vermeye çalışırken dönüp, "yok birşey sadece Ece'nin memesi düşmüş" diyorum, kociş uyku sersemi,
"hıı iyi bende birşey oldu zannettim" diyor kendi kendime gülümsüyorum:)
birşey? çok şey oldu bitti şu 1 saatlik zamanda ama anlatamam şimdi anlatsam ,"eeee uyandırsaydın ya" diyebilirsin yardımcı da, olursun biliyorum ama, gerek yok "hadi sen uyu canım ben hallettim" diyorum...

saat sabahın 4'ü ve ben çok mutluyum yanıbaşımdaki yatağın içinde yanyana yatan bebişlerime bakıp gülümsüyorum ve Tanrı'ya teşekkür ediyorum
"ne iyi ettin de, bu iki güzel meleğini bana gönderdin" diye, tüm dileyenlere versin diye de, dua ediyorum...

ve küçükken hani sorarlar ya, "büyüyünce ne olacaksın" diye, bunca sene bu sorunun cevabını bilememiştim ama şimdi biliyorum ben anne olacakmışım...

ben anneyim

anne
ne güzel bir kelimeymiş

25 Mart 2008

Kaymaklı kurabiyelerin 3.ay kontrolü

Gecen Salı kizlari 3.ay kontrolune götürdük babişleriyle birlikte, zaten tek başına ikisini evden dışarı çıkartmam mümkün değil ama, bizim babiş normal şartlarda doktor muayenehane kapısından girmeyen bir adam olduğundan, şoktayım ve aynı adam geçen sene bu zamanlar ben "bebek yapmayı düşünüyorum vakit geçiyor" dediğimde, "destek olmaya çalışırım ama fazla birşey bekleme, öyle çok ilgili alakalı olmazsam şaşırma" gibi abuk sabuk lakırtılar etmişti, eeee Allah'ın sopası yok ki, hem iki tane bebiş verdi ve bir de onlara aşık bir baba çıktı ortaya gık desek yanımızda biten:)

amannnn tık tık diyim, umarım hep böyle gider...

bebişlerin sağlıkları iyi sadece, geçen ay almaları gereken 700 gr yerine 650'şer gr. almışlar ben tam "sütüm mü yetmiyor artık yani" diye zırıldamaya başlayacaktım ki, doktorumuz, "yapma nolur, literatüre geçeceksin 3 ay boyunca ikiz emzirdin abartma vs." tarzında bir girizgahla,anne sütünün aydan aya besleyicilik değerindeki azalmayı anlatınca içim rahatladı bir nebze olsun, yani ben oturup günde 2 kilo koska helva, 5 litre komposto vs..de içsem sütün içindeki besleyicilik düzeyi de miktarı da, azalıyormuş ama elbette emdikleri sürece emzirmeye devam edeceğim sadece gelişimleri açısından, geceleri kızlara bir öğün mama takviyesi var artık...

doktora ısrarla, "ya memeden vazgeçerlerse mamayı alınca" diye sordum değişik bir marka biberon önerdi ve geçmezler korkma dedi "geçerlerse benim nasıl canıma okuyacağının farkındayım " diye de ekledi:) kadıncağız beni topu topu iki kere gördü hayatı boyunca ama, belli ki anladı arıza katsayımı:) yazık, onu da ürküttüm biraz sanırım elli kere aynı soruyu sordum çünkü " bakın memeden vazgeçmezler değil mi" diye:)

milupa aptamil 1 ile başladık ve geçen Salı'dan beri sadece gece uyandiklarında bir kere veriyorum şu ana dek bir memeyi reddetme olmadı, sadece dün bir ara Nosi istemedi ama, sonra gazı olduğu için emmek istemediğini anlayınca rahatladım , umarım anne sütüne olan aşklarından vaz geçmezler de, uzun süre sütüm yettiğince emzirmeye devam edebilirim...

yoksa cok canım aciyacak, 3 aydır saçıma röfle bile yaptıramadan, hiçbir diyet yapmadan sadece süt üretme derdindeyim ve bu sebepten kociş tarafından Hollanda'ya satılma tehditleriyle yaşıyorum ve buna rağmen vazgeçmedim siz de anne sütünden vazgeçmeyin olur mu benim kaymaklı kurabiyelerim:)

ISLANMIŞ KEK :)

Ben, oldum olası tatlı hastasıyımdır ve bayılırım kekler pastalar yapmaya, yani bayılırdım demek daha dogru artık ne yazik ki, pek vakit bulamıyorum ve gecen akşam kızları uyuttuktan sonra ıslak kek yaptım, tarifi pek güzeldir ve yıllardır en favori tariflerimdendir kendileri ve paylaşıyım didim, anlatıma bakmayın oldukça muzip bir günümde tasvir edilmiştir ama, ölçüler ve malzemeler aynen doğru yani:) valla malzemeden çalmazsanız, lezzet garanti benden söylemesi:)

haa unutmadan, servis yaparken krema ile şeedince lezzet etkisi daha da öldürücü olabiliyor:)

Grup üyeleri

* 1 paket nerde yumurta şeker görse anında kendinden geçen, aşkından erimiş margarin,

* 4 adet "yahu hangi tavuktan çıktık? kim kimin kardeşi ? alooo o benim annem doğru konuş" tartışmalarıyla kafayı yemiş yumurta

* 1 su bardağı "yanmam yanamam dedim, kar beyazım yeni moda yaz ekolü yaratacam" diye gelen tüm bedava solaryum tekliflerini geri çeviren süt

* 2 su bardağı "ayy düne kadar kahverengisi mi vardı? nerden çıktı bu zenci modası ayol" diyerek , tarım bakanlığına kahverengi şekerle ilgili şikayet dilekçeleri yazan ve tahtı elinden gidiyor diye kafayı yiyen bembeyaz tozşeker

* 2.5 su bardağı iki lafı bir araya getiremediği için, beyaz şekere yalakalık yaparak kendi tahtını korumaya çalışan Beyaz un

* 3 çorba kaşığı "alemin kralı benim ayoll saf , katıksız zevk adamıyım ben rengime de raconuma da laf getirtmem" diye gerim gerim gerinen Kakao

* 1 paket , kendi başına bir hiç olan ve ancak 2-3 yandaş bulup, aralarına katılırsa bir halta yarayarak kendini adamdan sanan Kabaran toz

* 1 paket, yıllardır kibirliliğinden gelen onca teklifi tepip, adam gibi bir herif bulamamış artık sadece kızışmış gruplara yataklık ettiğinden bihaber ama hala burnu düşse yerden almayarak, "ay bensiz cümbüş mü olur şekerim" diyerek sırça köşkünde gün geçiren Vanilya

* Ortamın ve grubun kalitesine göre son anda ortaya çıkarak gruba duhul olan ve hep sona kaldığından yüzyıllardır tatminsiz yaşayan Ceviz

Halvet anı
Yumurta günlerdir gözüne kestirdiği şekeri sonunda ele geçirip eritirken, bu ikiliyi görünce aklını oynatıp aşkından eriyen, erimiş margarin de gruba dahil olmak ister, margarinin girmesiyle ortam kızısınca , zevk adamı kakao da katılır ve bu dörtlü bir süre debelenirler

iyice halvet olduklarına kanaat getiren süt nefsine hakim olamayarak, geri çevirdiği solaryum tekliflerini bakmaksızın, kendini bu karanlık 4’lüye teslim eder, sütün girmesiyle ortalık iyice karışır ve bu muazzam karısımdan 1 bardak (gruba girecek diğer üyelerle halvet olmayı pek sevmeyen ve en sonunda alemin ateşini söndürecek olmanın da bilinciyle) kenara ayrılır

Ortamın biraz durulduğunu gören kabartma tozu, mevzuyu hareketlendirmek adına ve tek başına asla bir baltaya sap olamadığından, şikayet mektubu yazmaktan kafayı yiyen un'u ve köşesinde miskinlikten baygınlık geçiren vanilyayı da, yoldan çıkararak gruba duhul olur, ortamın ısısı bir hayli ısınmıştır ama, pişmeden kendine gelemeyecek olan ve artık kabına sığamayan karışım ferah bir tepsiye alınarak , "tepsi de tepsi fındıklar Ayşe de Veli agayı gıdıklar" naraları eşliğinde, son anda etraftan atlayan şipşakçı cevizlerle birlikte 170 derece ısıtılan fırında kendilerinden iyice geçirilir...

bir kenara ayrılmış olan ve "mercimeği fırına veren" grubu bekleyen 1 bardak karışım tek başına bu ateşi söndüremeyeceğini anlayarak , buzdolabından yeni çıktığından, mevzuya geç idrak eden 1 bardağa yakın yeniyetme frijit süt ilavesiyle, ateşiyle ortalığı kavuran kekin üzerine dökülür

ahhh bu muhteşem cümbüşün tadına bir bakan pişman birde bakmayan şekerim afiyet olsun...

19 Mart 2008

3.ay kontrolümüz

Bugun kizlari 3.ay kontrolune götürdük babişleriyle birlikte, zaten tek başına ikisini evden dışarı çıkartmam mümkün değil ama, bizim babiş normal şartlarda doktor muayenehane kapısından girmeyen bir adam olduğundan, şoktayım ve aynı adam geçen sene bu zamanlar ben "bebek yapmayı düşünüyorum vakit geçiyor" dediğimde, "destek olmaya çalışırım ama fazla birşey bekleme , öyle çok ilgili alakalı olmazsam şaşırma" gibi abuk sabuk lakırtılar etmişti, eeee Allah'ın sopası yok ki, hem iki tane bebiş verdi ve bir de onlara aşık bir baba çıktı ortaya gık desek yanımızda biten:) amannnn tık tık diyim, umarım hep böyle gider...

bebişlerin sağlıkları iyi sadece, geçen ay almaları gereken 700 gr yerine 650'şer gr. almışlar ben tam "sütüm mü yetmiyor artık yani" diye zırıldamaya başlayacaktım ki, doktorumuz, "yapma nolur, literatüre geçeceksin 3 ay boyunca ikiz emzirdin abartma vs." tarzında bir girizgahla, anne sütünün aydan aya besleyicilik değerindeki azalmayi anlatınca içim rahatladı bir nebze olsun, yani ben oturup günde 2 kilo koska helva yiyip, 5 litre komposto vs..de içsem sütün içindeki besleyicilik düzeyi azalıyormuş işte bu yüzden, yarından itibaren geceleri kızlara bir öğün mama takviyesine başlıyoruz...

doktora ısrarla, "ya memeden vazgeçerlerse mamayı alınca" diye sordum değişik bir marka biberon önerdi ve "geçmezler korkma, geçerlerse benim nasıl canıma okuyacağının farkındayım " diye de ekledi:) bende tam o saniye söylemeyi düşünüyordum hani bence bu konuda bir nebze sen de kork diye, kadıncağız beni topu topu iki kere gördü hayatı boyunca ama belli ki anladı arıza katsayımı:) yazık onu da ürküttüm biraz sanırım:)

neyse, bahsi geçen biberonu yarın gidip e-bebek den temin edince detayları paylaşıcam ve mama olarak da milupa aptamil 1 ile başlıyoruz bakalım...

hayırlısı...

17 Mart 2008

90 günde baby alem:)

Mini ve Nosi dogali 90 günü geçti ve şimdi dönüp şöyle bir hastaneden ilk eve geldiğimiz günden itibaren neler yaptiğimi düşününce, hayatima ne çok kimi komik , kimi ilginç detayın katildiğini görebiliyorum.

benim için en önemlisi ilk günden itibaren emzirebilmekti bebeklerimi, bu yüzden vücudumun amorf görüntüsünü hiçe sayip, bol karbonhidratli ve proteinli bir beslenme düzeni ile çok şükür şu günlere dek gelebildik emzirme sürecinde, kolay olmadi hergün 6 öğün yemek ama şimdi bu debelenmemin en büyük ödülü, 3.ayimiz dolmuş olmasina rağmen, hala sadece anne sütüyle beslenen ve büyüme grafikleri gayet iyi giden iki sağlikli bebişim oluşu...

Kadıköy Şifa hastanesinde doğum yaptım ve kesinlikle tavsiye ederim çok çok iyi bakıyorlar bebeklere de , size de ve lohusa şerbetinize kadar düşünmüşler, şaka yapmıyorum doğum sonrası odanıza gayet şık bir ibrik ve bardaklarıyla şerbet servisi yapılıyor tadı da nefis ben hepsini içmiştim neredeyse:) esas önemli olan ise, bebeklerin anne sütüyle emzirilmesini çok önemsiyorlar bebekler memeyi tutana dek hemşireler canima okumuştu, o zaman biraz kızmıştım ama, şimdi iyi ki, ısrar etmişler diyorum hatta emzirme konusunda kısa bir eğitim bile aldım ilk gün ve oradaki bir doktor bana, "size ikizleri doyuramazsınız, sütünüz yetmez diyenlere kulak asmayın, bir annenin 3 bebeği doyurabilme kapasitesi var düzgün beslenirseniz sütünüz gayet de yeter" demişti...haklıymış

yarin kızların doktor kontrolü var ve sanirim artik bir iki öğün mama takviyesi vermeye başlamaliyim, uyku düzenimiz değişti, gündüz uykularimiz azaldi, galiba artık yeterince doyuramiyorum bebişlerimi:( ve geçenlerde doktorumuzla görüştüğümde,
"bu bebekler doymuyor sanirim mamaya başlamamiz gerekecek artik" dedim gayet üzgün ve çaresiz bir ses tonuyla ,
dr.umuz da dönüp, "iki bebeği bu süre zarfinda sadece anne sütüyle beslemek zaten bir olay o yüzden abartma istersen, sütün oldukça emzirmeye devam edeceksin sadece, 1-2 ögün mama eklenecek" dedi..
aynı doktora giden bir arkadasim var ona da, "senin şu ikiz annesi arkadaşın, çılgın hatun yahuu, emziricem diye saçı başı dağıtmış dolanıyor diye" çok güldüm:)

ama emzirmekten vazgeçmeye hiç niyetim yok tabii, her ne kadar saçlarima emzirdiğim sürece röfle yaptıramayacak ve ciddi bir rejim yapamayacak olsam da, emzirmeye devam, alıştım ben bu göbekle yaşamaya ve son 1 haftadır aklıma geldikçe göbeğimi içeri çekip, bırakıyorum ve santimlik incelmeler başladı, belki de bu göbek kası çalışması gerçekten işe yarar bir süre sonra da, kurtulurum şu 7 aylık hamile görüntümden sadece kilolar kalsın onların icabına bakarım nasılsa:)

ve sütüm yok demiyoruz asla "sütüm otlamaya gitti gelecek" diyoruz annem ilk söylediğinde pek gülmüştüm ama, uyguluyorum dilim aşınacak değil ya:)delirdim ben bu 3 ay süresince zaten deliydim, iyice çılgın bir hale büründüm anne olunca ama olsun, yok kimseye bir zararım kızlarım da kızlarım:) ve tadı çok iğrenç olsa da , kişniş, kimyon, rezene, anason ve ısırgan otundan oluşan süt çayını ve kuru kayısı ile siyah üzümden oluşan kompostoyu da eksik etmiyoruz..

şu 3 ay süresince, yine annemin tavsiyesiyle uyguladığım ve son derece işe yarayan en önemli mevzu Kundak olayı kesinlikle tavsiye ederim daha evvelki yazımda bahsetmiştim detaylarından...

ikinci en önemli konu ise, biz gün boyunca evde müziği eksik etmedik ve kimse fısıltıyla konuşmadı, hep normal ses tonuyla konuşuldu, kapı da çaldı, süpürge de çalıştı kızlar hep gürültüde uyumaya alıştı ama, akşam olunca saat 6'dan sonra onları kendi yatak odalarına koydum ve sadece bir dönence müziği ve hiç konuşmadan, çok çok az bir ışıkla uyuttum, gece emzirmeye kalktıklarında da, robot gibi davrandım yine, hiç ışık yakmadan hiç konuşmadan, gece ile gündüz arasındaki farkı anlamalarını sağlamaktı niyetim ve başarılı da, oldum galiba gün geçtikçe uyku düzenleri daha iyiye gidiyor...

bir diğer konu, geceleri altlarını çok fazla değiştirmiyorum artık, çişle veya az kirlenmiş bezle uyumaya alışsınlar diye, aksi takdirde daha çiş beze düşmeden uyanıyorlardı şimdi gece uyandıklarında eğer bezleri çok kirlendiyse değiştiriyorum aksi takdirde hayır , gaddar bir anne miyim? asla önce onların rahatını sağlamaya çalışıyorum ve böyle yapınca, çiş yaptıkça uyanmadıklarından, daha uzun süre kesintisiz uyanıp dinlendikleri için huysuzlaşmıyorlar ve ciltleri de asla pişik olmadı ama bunun sebebi de, ilk bir ay hiçbir ıslak mendil kullanmadan, sadece kendi hazırladığım ıslak pamuklarla popolarının temizlenmiş olması sanırım... sevgili Ekin arkadaşıma bu konuda teşekkür borçluyum çünkü o önermişti "tembellik etmeden ilk 1 ay ıslak pamukla temizlersen sonra rahat edersin" demişti haylıymış:)

ben de öneriyorum, ilk bir ay evde kaynamış su ile hazırlanan makyaj temizleme pamuklarıyla altlarını temizleyince, o narin derileri asla zarar görmüyor piyasada satılan tüm mendillerde bir şekilde ekstra bir madde var eninde sonunda.. akşamdan pamukları hazırlayıp, kapalı bir saklama kutusuna koyuyordum tüm gün yetiyordu...

bir diğer konu ise, evde yangında ilk kurtarılacaklar yani; elektrik süpürgesi, saç kurutma makinası ve mutfak aspiratörü neden mi? neredeyse hergün akşam saat 6 civarı bizim evde sebepsiz bir bebiş çıldırması yaşanıyor, kolik dedi doktor ama, allahtan bizimkisi sabahlara dek sürmeyeni ve bu ağlama krizleri tuttuğunda, bu üç ev aletinden birini çalıştırdığım anda sakinleşiyorlar... anne karnındaki sesleri anımsatıyormuş çıkartıkları gürültüler bana ise kafamı duvarlara vurma etkisi yaratıyor da, olsun kızlar susuyor ya gerisi hikaye:)

bir de Buziki Orhan'ın, Kolik adında bir çalışması var oldukça başarılı, bana önce bir arkadaşım kendi cd'sinden kopyalayıp getirdi ve ilk fırsatta gidip cd'nin aslını aldım hakediyor çünkü kesinlikle ellerine sağlık Buziki Orhan'ın...

Banyo konusuna gelince, yeni annelerin çoğu bebişleri içme suyuyla yıkarmış diye duymuştum biz hiç öyle bir şey yapmadık , normal çeşme suyuyla yıkadık bebişleri ilk günden itibaren sadece yüzlerini Mustela'nın bir temizleme losyonu var onunla sildim her banyo sonrası ve şampuan olarak da Mustela kullandım , masaj yağı da yine aynı marka nefis kokuyor ve çok da iyi geldi Mustela'nın tüm ürünleri şu ana dek hiçbir alerjik durumla karşılaşmadık...

ama ben yine de, arada kızların yüzünü anne sütüyle silmeyi ihmal etmiyorum tabii bu da annemden duyduğum birşey ve gözleri çok çapaklanırdı ilk haftalarda anne sütü damlatınca geçtiğini bizzat tecrübe etmiş bulunuyorum:)

işte biz böyle geçirdik ilk 90 günümüzü darısı, 2.parti 90 günümüzün başına ve kızlar artık gazlarını daha rahat çıkartmaya başladılar , uykularımız da, düzene girmeye başladı en keyiflisi de, geçen haftadan beri çok çok keyifli gülücükler ve agucuklar yapmaya başladılar ki, tüm uykusuz geceleri, yorgunlukları unutturan lezzette...

güzel şeymiş Annelik hemde pek güzel:)

10 Mart 2008

Kundak+lama

Bebişlerle eve geldiğimizde evde annem bizi bekliyordu ve sağolsun ilk haftalar o olmasa herhalde aklımı oynatabilirdim... canım annem, benimle birlikte ne çok yoruldu o ilk günlerde ve ben ne zaman "anne lütfen dinlen onlar benim çocuğum bu kadar yorulma" dediysem bana dönüp, "sende benim çocuğumsun" dedi.

doğru tabii yaa, anne olunca anlarsın derler ya, o zaman anladım işte gerçekten neden her zaman koca kadın olmama rağmen, bir elini hiç üzerimden eksit etmemesini, umarım daha uzunca yıllar da böyle olur...

neyse o ilk günler, iki bebişle yeni hayatıma alışma derdindeyim bir yandan, vücudum kurdeşen döküyor, kaşınmaktan her tarafımı yara yapmışım, doğum sonrası kolestas mıdır nedir bir dertle uğraşıyorum, ilaç kullanamıyorum delirmek üzereyim diğer yandan, iki bebişin karnını doyurup, gazını çıkartıp uyutmak gibi bir devinim içersindeyim feci haldeyim kısacası ve bebişler uyumuyor mızıl mızıl 2 yudum süt emip, 10 dakika gaz çıkartıyoruz, 5 dakika tavşan uykusu sonra hoop aynı döngü aynen sil baştan X2 bebek anlatmam zor gerçekten ikiz anneliği farklı birşey , birisi kucağımdayken diğeriyle gözgöze gelmemeye çalışıyorum onu kucağıma alamadığım için ve ikisine aynı anda yetememenin verdiği vicdan azabı ayrı bir konu...

işte bu günlerde annem ısrarla "kızım bunların kollarını bağlarsak uyurlar yoksa hareket ettikçe uyandırıyorlar kendilerini gel kundak yapalım" dedikçe "anne eski usul şeyleri kendine sakla lütfen" diye her gün kırk kere aynı sözler dönüyor ikna olasım yok, "hayır öyle robot gibi bağlayamam ben o minicik kolları aaaaa" diye diye sinirleniyorum sadece

derken bir gün, kızların ikisi de çığlık kıyamet uykusuzluktan bayılıyorlar ama uyutabilene aşk olsun pes ettim ve ikisini de anneme teslim ettim "tamam yapalım şu kundağı ama çok sıkmadan" demişim en son ve mutlu son...birisi, benim bebeklik kundağım diğeri, annemin nişan bohçası iki patiska bohça (kirli çıkıyımdır biraz tanıyanlar bilir)hayatımı kurtardı ve öyle eski usul sımsıkı bağlayarak filan değil sadece, kollarını iki yana koyup sarıyoruz gevşekçe ve gelsin mışıl mışıl uykular...

uzun lafın kısası yok, bende laflar uzun ama, bebeğiniz varsa ve uyumuyorsa anne sözü dinlemekte fayda var benden söylemesi...

ve iyi uykular bebişlerime, benim uykularım onların olsun...

4 Mart 2008

Mylicon mevzuu...

Simdi, bu bebek milletinin bir numarali problemi gaz olayıdır ya hani, ağlamaya başladıklarında insanın elini ayagına dolayıp çaresiz bıraktıkları, kızlar doğdu doğalı biz de bir "pırt" sesinin ne denli önemli oldugunu anlamış bulunuyoruz ve gaz sorunu cıktı çıkalı dr.un verdigi SabSimplex, metsil, zinco, vs..tarzı ilaçların durumu nedir? işe yaramadıkları hallerde oluşan dumur halleri ve çareleri nelerdir? konusunda ihtisas yapmış durumdayız..

ve tüm bu süreçte bizi kurtaran ilaç Mylicon adında, amerikan malı bir damla oldu, oldu da,kendi memleketinde max.10-15 dolara satılırken, burada sadece birkac büyük eczanede 60 ytl den alınabiliyor olması sinir bozucu bu yuzden, şu ara amerikaya giden arkadaşlar aranıp, bulunup ilaç sipariş etme derdindeyiz..

mylicon gibi metsil ve sab da aynı maddeyi içeriyor beher maddesi symeticon diye birşey ve yaptığım araştırmalar sonucu bebislerin vücudu tarafından hiçbir şekilde emilmediği sadece gazları toparlayıp sessizce vucudu terketmekte görevli olduğunu da, öğrendim de içim rahatladı , el kadar bebeklere günde en az 5 sefer verince tedirgin oluyor insan...

fakat ya bileşimleri farklı ya da, başka bir şey bilemiyorum mylicon kadar etkili olmadı diğerleri ..tadlarına baktım da en lezzetlisi de mylicon aslında ve ben paranoyak anne bebeklere verdiğim tüm ilaçları önce kendim tadıyor olduğumdan biliyorum bunları, diğer yaptığım paranoyaklıkları anlatsam bu devede kulak kalabilir o yüzden susuyorum:)

şu günlerdeki konumuz bu mylicon olayı aslında çok şey var yazacak ama vakit bulabilene:)

31 Ocak 2008

53. gün ve 2 minik Koala



Bu sabah bebişlerin çığlıklarıyla uyandığımda, her zamanki rutinimizi gerçekleştirip ikisinide emzirdim önce, aynı anda emzirmeyi deniyorum bu ara birisi emerken diğeri bekleyemiyor ve benim de, gönlüm razı olmuyor diğerinin aç ve yaşlı gözlerle bizi seyretmesine...

bereket tanrıçası gibi oturuyorum yatağın ortasına ikisinide kucağıma alıp emzirmeye çalışıyorum elimden geldiğince ve biraz emince sakinleştiklerinde ayırıp tek tek doyuruyorum ne yazık ki, beceremiyorum istediğim gibi birlikte emzirmeyi...

bu sabahda böyle başladık güne geçen 53 günden farksız olarak tek farkı, yatağa koyduğumda yüzlerine vuran güneşti sadece ve açmaya çalışıp açamadıkları o güzel gözlerini izledim önce, minicik ellerini tuttuğumda nasıl da sıkı sıkı tutup bırakmıyorlar , sonra biraz büyüdüklerinde o minik ellerin, kolların nasıl boynuma dolanıp sarılacağını hayal ettim ...

ben bunca sene sarılmak istedim hep birilerine, en yakınımdakiler nasiplerini aldılar ama yine de yetmedi ... şöyle sıkı sıkı sarılıp öylece bir süre kalmayı çok severim oldum olası ve herkes o kadar sarılma meraklısı değil ve düşündüm de, bu duyguyu tatmin edebilecek en güzel varlıklara sahibim artık, daha şimdiden öyle güzel doluyorlar ki kollarını boynuma biraz daha büyüdüklerinde biz şu resimdeki Koala'lar gibi yaşamaya başlayacağız bu gidişle ve ben bunları yaşarken, "o kadar kucağa alıştırma bak, hem 2 bebekle nasıl baş edeceksin" diyenlerin de, sözleri bir kulağımdan giriyor diğerinden çıkmaya bile tenezzül etmeden ortada kaybolup gidiyor:)onların sevgiye ihtiyacı var sadece veşimdi sarılmayacağım da, ne zaman sarılacağım ben güzel meleklerime? ve onlar da pek mennun hallerinden....

zaten belim sakat ve biraz daha büyüdüklerinde kucağımda dolaştıramayacağım ne yazık ki, şimdi bile bazen zorlanıyorum uzun süre kucağımda olduklarında ama, hiç olmazsa gittiği yere kadar biz böyle yaşayalım koynuk koynuk, dünyanın en muhteşem duygusu olduğunu bilirdim de, bu kadarını bilmiyormuşum...

sarhoş edici bir etkisi varmış bu bebişlerin boynuma dolanan kollarının, içemediğim votka portakalların yerini bebeklerime sarıldığımda aldığım haz aldı ve çok da keyif veriyor...

benim gibi sarılmaya meraklı olanlara da duyurulur, hiç beklemeden bebek yapsınlar...

5 Ocak 2008

Sütçü geldi hanımmmmmmm:)

Bebişlerin gelişiyle birlikte hayatıma bir de emzirme konusu girmiş durumda ve
iki bebeği birden emzirmek için sabahın köründe başlayıp, geceyarısına kadar devam eden bir yeme-içme durumum var ki, zaten oldum olası iştahım açıktır o yüzden hiç zorlanmıyorum ama, konu süt üretmek olunca işin içine tadından nefret ettiğim Vitamalt ve bazı bitki çayları girdi ve hiç de keyifli değil ama, kızların hatrına katlanıyorum, umarım uzunca bir süre emmeye devam ederler de, tüm bu debelenmelere değer...

ve emzirme konusunda yeni doğum yapan annelere tavsiyem de, kesinlikle bol ama gerçekten bol günde 4 litreye yakın su, komposto, vitamalt, stilltea tarzı içecekler ve dengeli beslenme hoş annem yanımda olmasa tek başına dengeli beslenme bölümü çoktan dengesini kaybetmişti hatta şu an yüzükoyun yerde yatıyordu ama, şimdilik iyi gidiyoruz annemin sayesinde...

ve belki birilerinin işine yarayabilir düşüncesiyle yine tecrübelerimi paylaşmak istedim...

* göğüs kalkanı olayı:) olay diyorum ya gerçekten hakediyor bu söylemi ben ki, bedava reklam yapmayı sevmem ama acayip başarılı bir ürün, Avent marka olup, içinden 2 delikli , 2 deliksiz kapak ve 2 tanede ortası delik bir aparat çıkan bu kalkan göğüs uçlarını olası çatlaklardan ve patlaklardan koruyup, emzirme dışında akan sütü toplayıp kullanmanıza yarıyor...

delikli kapaklarla toplanan süt hijyen olmayacağı için kullanmayın yazıyor içinden çıkan kullanma talimatında ben, o sütü yüzüme sürüyorum nemlendirici yerine,malum iki bebek artık Clarins vs. alacak para olmayacak:) şaka bir yana bana iyi geliyor ay parçası gibi oldu yüzüm ama bu biraz da yediklerim yüzünden sanırsam:)

bu kalkan olayıyla da, beni göğüs problemleri yüzünden lohusalığında çok acı çekmiş bir arkadaşım tanıştırdı, göğüs pedleri de kullanılıyor ama, ilk emzirme günleri onca darbeye alışık olmayan göğüs uçları kurursa çatlayarak, kabak çiçeği şeklinde açılıp, sizi inanılmaz bir acıyla başbaşa bırakabiliyor işte bu yüzden, emzirdikten sonra Lancinoh krem sürüp bu kalkanı kullanmak, olası riskleri büyük ölçüde ortadan kaldırabiliyor...

Annem göğüs kalkanını görünce, "biz eskiden fincan kapatırdık, bak neler çıkmış" dedi aynı mantığın günümüze taşınmış hali, bir şekilde orada oluşan buhar çatlamayı önlüyor sanırım:)

* Lancinoh göğüs kremi, başka markalar da var ama, ben bunu kullanıyorum ve oldukça başarılı hiç kokusuz, yağsız Lanolin'den oluşan bir krem ve emzirme sonrası göğüslerinizi duru suyla temizleyip sürüyorsunuz sonra emzirirken tekrar silmeye de, gerek yok çünkü, bebeğe bir zararı yokmuş öylece emzirebiliyorsunuz sadece az sürmekte fayda var tadını pek beğenmiyor veletler:)

* Lancinoh süt saklama poşetleri, bebişler ikiz olmalarına rağmen arada sütümü sağıp buzluğa atma gayretindeyim, geleceğe yatırım yapıyorum umarım uzun süre emzirebilirim ama, olmazsa o sütleri 6 ay'a kadar saklayıp kullanabiliyormuşuz, buzluktan çıkarıp sıcak su dolu bir cezvenin içinde ısıtıp biberona koyup bebişleri beslemek mümkün...

* Sterilizasyon makinası, bana bir arkadaşım kendi makinasını getirdi Philips'in ve gayet memnunum, 2 bebek olunca ve özellikle aynı anda uyandıklarında yedek sütlerden ısıtıp vermek suretiyle, aynı anda başladıkları ağlama nöbetlerini bastırmak mümkün olabiliyor ve bu yüzden bizde biberon emzik kullanımı biraz fazla olduğundan sterilizasyon makinası benim çok işime yarıyor...

şimdilik aklıma gelenler bunlar ve süt üretebilmek için tadını beğenmesem de, yediğim içtiğim kıvır zıvıra ve tüm bu zahmetlere severek katlanıyorum çünkü anne sütünün faydaları konusunu tartışmaya hiç gerek yok, umarım uzun süre süt üretebilmeye devam edebilirim de bunların hepsine değer... bir de emzirirken bebişlerle yaşadığımız o sessiz ama çok keyifli paylaşımlar inanılmaz güzel, geceleri uyku gözlerimden akıyor olsa da, bebişleri kollarıma alınca hissettiğim o tarifsiz duyguyu anlatmak zor gerçekten...

ayrıca sevgili danaliçe teyzeleri olan kızkardeşim 6 kiloluk bir dana olarak doğması yetmezmiş gibi bir de, yaklaşık 1 yaşına kadar anne sütüyle beslenmişti ve maaşallah hatunun kıytırık nezle vss. dışında hasta olduğunu görmedim umarım da, böyle devam eder ve benim meleklerim de sevgili danaliçe teyzelerini örnek alırlar:)

bunlar mevzunun alet edavat bölümü asıl önemli olan ruhsal durum aslında, özellikle ilk haftalar bebeğe alışma süreci , evin durumu gelen giden vs.. karmaşasından öyle kafayı yiyor ki insan, bırakın yemek yemeği su içmeyi bile unutabiliyor ve buna bir de, bebeklerin gece uyuyamama, sık uyanma durumları ve uykusuzluk eklenince ister istemez dumur olunabiliyor...

olabildiğince sakin kalmayı başarmak, her fırsatta dinlenmek ve bebekler dışında etrafta olup bitene fazla takılmamak benim açımdan bu konunun çözümü oldu ki, benim gibi takıntılı bir manyak başardıysa herkes başarabilmeli diye düşünüyorum ve tüm annelere sağlıklı sütler diliyorum:)

4 Ocak 2008

Bebek kokusu

biz aile olduk 10 Aralık 2007 akşamı...

eskiden bir Mia vardı sorumluluk almaktan deli gibi korkan ve bir de Zed
"sen bilirsin ben kucağıma bile alamam ama elimden geldiğince destek olurum" diyen ama 10 yıldır ertelediğimiz anne baba sıfatlarımıza kavuştuk sonunda, 10 Aralık 2007 Pazartesi aksamı saat 21:43 'te Nosi geldi, 21:44'te de Mini...

bunca sene çocuğu olan arkadaşlarımın "kendi çocuğun olmadan anlayamazsın o duyguyu ve sakın yaşamadan ölme" tarzı yaklaşımlarını defalarca dinleyip abartılı bulan bendeniz, bu konuda zamanında ettiğim "bu dünyaya bir çocuk getirmek ne büyük bencillik" vs.tarzındaki tüm beylik lafları bir tarafıma monte edip , popomun üstüne oturmuş durumdayım...

ne salakmışım diye hayıflanıyorum şimdi kaybettiğim zamana bakıp...nasıl bir bencillikti bunca senedir karı-koca ikimizin de, çocuk konusunda karar vermesini bu denli karmaşık hale getiren bilmiyorum ama, şimdi eşime bakıp, ne gereksiz şeylerle vakit kaybettiğimizi görüp sinirleniyorum ve o çocuk istemeyen adamın onları kucağından indirmek istemeyen harika bir baba'ya dönüşmesinin şaşkınlığını yaşıyorum, kocaman 4 kişilik gerçek bir aile olduk biz bebişler gelince....

şimdi bebişlerimi kucağıma her alışımda "bu hissettiğim duyguyu yaşamadan geçip gidecektim bu hayattan" diye düşündükçe beni çocuk doğurmaya ikna eden canım kardeşlerime, canlarım Kivi'me ve Eylül'e , dostlarıma, arkadaşlarıma hepsine ne kadar teşekkür etsem az çünkü, sayelerinde annelik neymiş? kucağında minik bir bedeni tutup koklamak ve onu büyütmeye çalışmak, deli gibi sevmek , ağlarken içinin acıdığını hissetmek, tamamen sana muhtaç olduğunu bildiğinden yaptığın herşeyi yetersiz bulmak, bu nasıl bir duyguymuş anladım...

çok şey var yazmak istediğim ama, artık hayatımın öncelikleri değişti...

şikayetçi miyim? hayır...

başka bir zaman bebeklerim olmadan beni bu kutu kadar odada tüm gün oturtsalar aklımı yitirir ve hatta etrafımdaki birkaç kişiye de itina ile aklını yitirttirirdim, şimdi günümün yüzde 80'i onları yedirip, altlarını değiştirip, uyutmakla geçiyor...

başka zaman, birisi beni bu denli uykusuz bıraksa canına okurdum, şimdi 2-3 saat kesintisiz uyumanın ne büyük bir lütuf olduğunu öğrendim...

zamanında gögüslerim sarkmasın diye aldığım toparlayıcı kremlerin yerini şimdi göğüs ucu çatlamasın diye kullanılan göğüs kalkanları ve lanolinli kremler aldı...sarkma konusuna hiç girmiyorum bile kızlar emmeyi bitirdiklerinde ki, umarım daha çok uzun süre emerler gögüsleri sırtımda fiyonk yapmayı düşünüyorum:)

daha çok detay var ama, en önemlisi ben bebişlerimi kucağıma aldığım anda duyduğum o muhteşem bebek kokusuyla, herşeyin üstesinden gelebilecek gücü onların sevgisiyle bulabileciğimi öğrendim...

daha da çok şey öğretecekler belli ki,

şikayetçi miyim? hayır...

benim gibi her fırsatta şikayet etmeye bayılan bir hatunun da canına ot tıkadınız ya daha şimdiden hadi hayırlısı:)

hayatımıza hoş geldiniz meleklerim...