5 Aralık 2007

Siyah süt ve Postnatal (Postpartum) Depresyon

Geçen hafta eşim eve geldiğinde elinde, Elif Şafak'ın Siyah Süt isimli kitabı vardı. Kendisine kitap aldığı yerdeki arkadaşı vermiş, hamile olduğumu bildiğinden ve konu ile ilgili olduğundan ilgimi çekebileceğini düşünüp göndermiş belli ki, şöyle bir bakıp, okunacak kitapların arasına kaldırdım ama, nedense o an hemen okumak gelmedi içimden ta ki, sevgili arkadaşım Kivi ile yaptığımız telefon görüşmesinde bu günlerde ne denli sinirli hissettiğimi anlatırken, "Siyah Süt'ü oku bu süreçleri anlatıyor" dediği ana dek...

Elif Şafak'ın ismini çok duymama rağmen okuduğum ilk kitabı Siyah Süt, dolayısıyla genel olarak yorum yapacak bilgiye sahip değilim yazar hakkında ama, daha ilk sayfalardan itibaren aslında hamileliği öncesinde de hayatla hep bir didişme halinde olduğunu, devamlı bir takım depresyonlarla başetmek zorunda kaldığını ve sanki kitapta yarattığı küçük kadınlarıyla kendini çözümleyip tanımlamasına rağmen yine de bu depresif halinden besleniyor diye düşündürttü bana ama dediğim gibi pek tanımadığım için fazla yorum yapamam... iyi ki de, yapmadım bir de yapsam neler olacak:)

onun diğer kitaplarını da okuyan bir arkadaşım "aslında kendini çok önemseyen birisi öyle gözükmediğini düşünse de, ama bu kitabında daha doğal yazmış annelik yaramış " dedi bilemem,beni ilgilendiren kitapta bahsedilen ve tıp dilinde Postnatal Depresyon diye de adlandırılan Lohusalık sendromu meselesiydi...

doğum yapan kadınların birçoğunun yaşadığı bu son derece keyifsiz depresyonu çok çabuk atlatanlar olduğu gibi, bebeklerini terk edip gitmek veya intihar etme işgüdüsü hissedenler dahi olmuş geçmişte hatta, Brooke Shields da bunlardan biriymiş ve araştırdıkça kadından kadına değişkenlik göstermesiyle birlikte, genel olarak aynı belirtilerle başladığını gördüm ve öğrendiklerimi maddeler halinde sıralamak istedim olur da, belki merak eden birilerinin işine yarar düşüncesiyle...

- Postnatal Depresyon doğumdan sonraki ilk haftalarda veya aylarda başlarmış ama 12 ay içersinde yaşanması da mümkünmüş.

- Konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık, sinirlilik ve devamlı ağlama hissi, uykusuzluk, iştahsızlık, cinsel isteksizlik, suçluluk duygusu ve kendini yetersiz, üzgün, endişeli,umutsuz ve yalnız hissetme halleri gibi belirtiler gösteriyormuş.

- Evlilik durumu, yaş, çocuk sayısı, eşinden ve yakın çevresinden aldığı destek, hamileliği boyunca yaşadığı stresli ortam, doğum sonrası oluşan hormonal değişimler, çocuk bakımının yarattığı stres, annelik rolüne adapte olamama, planlanmamış veya istenmeyen gebelikler gibi sebepler depresyonun şiddetini ve oluşunu belirleyen etkenlerdenmiş.

- Özellikle eşin anlayışlı ve paylaşımcı olması,

bu süre zarfında anneyi kıyaslamaması veya eleştirmemesi,

aileden ve arkadaşlardan gelecek destek ile anneye yeterli ve düzenli uyku sağlanması ve bebek bakımında yardımcı olunması,

hamilelik öncesi sosyal arkadaş ortamlarına kısa süreli dahi olsa katılabilme fırsatları yaratılabilmesi,

doğum sonrası oluşan hormon dengelerindeki değişikliklerin ve tüm bu sürecin geçici olduğunun anneye anlatılması,

Depresyonu atlatmada önemli etkenler olarak sıranalabilmiş.

- Çok yoğun yaşanan Postnatal Depresyonlarda profesyonel destek ve hatta bazı antidepresanların kullanımı gerekmekteymiş ama ilaç kullanımında emziren annelerin durumu bebeği sütten kesmeyi de gerektireceğinden, buna göre dikkatle değerlendirilmeliymiş.

evet bunlar halk arasında Alkarısı veya Albasması diye de adlandırılan Lohusalık sendromu ile ilgili genel bilgiler araştırdıkça detaylanan bir konu ve belki bu kadarını bilmek de gereksiz aslında düşünüp kurgulamamak açısından, çünkü ne Siyah Süt'teki Lord Paton'la tanışmak ister insan ne de, kara cüppeli karabasanlar ve cinlerle, perilerle...

ama olayın fizyolojik açıklamasına bakınca vücudumuzdaki Seratonin hormonu ki, kendileri mutluluk hormonu olarak da bilinirmiş, hamilelikte pek bir bol salgılandığından hamilelik süresince kadınlar kendilerini daha mutlu hissedermiş hatta bu konuda eşimin bir arkadaşı geçenlerde benim hamile versiyonumu görüp,

"sakinleşmiş, durulmuş gördüm seni ben de bizim hatunun hep hamile kalmasını istedim doğurunca yine eski cadı haline dönüştü umarım sende öyle olmazsın" demişti:)

ve diğer önemli hormon da melatonin denilen ve uyku sırasında özellikle karanlıkta salgılanan, bağısıklık sistemimizi ve vücudumuzun direncini etkileyen hormon olup, az uyku dönemlerinde yokluğunu dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık olarak hissettirirmiş...

yani uzun lafın kısası diyemiyorum çünkü, kısa cümleler kuramamak gibi bir özrüm var ama, diğer hormonların da doğum sonrası eski hallerine dönme gayretini ve şu bahsi geçen sevgili melatonin ve seratonin ikilisinin etkilerini düşününce, neden eşşekten düşmüş karpuz kıvamında, kafayı yemeğe hazır hale gelindiğini anlamak pek de zor değil...

tüm bunlara bir de, hiçbir şey olmamış gibi her anlamda hizmet bekleyen eş ve aile eşrafı , yeni doğan bebeğin bakımı, jöle kıvamında bir göbek ve belki hormonlu patatese dönmüş olduğundan baktıkça kafayı yedirten bir vücut vs... eklendiğinde ee müsaade edin de zaten biraz depresyona girelim :)

böyle atıp tuttuğuma da bakmayın aslında, ben sadece genel hatlarıyla konuyu algılamaya çalıştım kendimce ama, iki tane bebiş geliyor ve eşimin, ailemin ve arkadaşlarımın her anlamda destek olacaklarına yürekten güveniyor olmakla birlikte, kafayı sıyırma konusunda özel bir etki olmasa da, becerikli bir yapıya sahip olduğumdan umarım şu lohusalık vs.. dönemini kendime ve çevreme az hasar vererek geçirmeyi başarabilirim:)

ha eğer başaramazsam zaten doğurmamış veya karşı cinsten olmanız dahi bu depresyon çeşidiyle tanışmayacağınız ve mevcut dumur durumuma sizleri de, ortak etmeyeceğim anlamına gelmiyor, yörüngemde yer alan tüm arkadaşlarım ve dostlarım da, ne yazık ki nasibini alacaklardır...

demedi demeyin ve kocaman öpücüklerinizi ve ilginizi benden esirgemeyin yoksa başımıza geleceklerden ben sorumlu değilim :)

35.haftamız ve NST testleri

Uzun zamandır yazamadım oysa aklımda birsürü birşeyler vardı yazacak ama bir türlü elim klavyeye gitmedi...

Geçen hafta Pazartesi dr.kontrolümüz vardı, 35.haftamızdayız ve herşey yolundaymış , NST testlerimiz başladı haftada 2 gün göbeğime bağladıkları kablolarla bebeklerin kalp atışlarını ölçüyorlar , bu testler son haftalarda bebeklerin rahim içi durumlarını anlayabilmek açısından oldukça önemliymiş kalp atışlarına ve hareket edip edemediklerine göre rahatları yerinde mi onu ölçüyorlar... fazla hareket etmiyorlarsa eğer dr.ultrasonla kontrol ediyormuş,şu ana dek biz iyi gidiyoruz...

Dr.umuz tarafından, çok kilo aldığımız için defalarca azarlandık ve uyarıldık ama diğer taraftan sözünü dinleyip 26.haftadan beri istirahat ettiğimiz ve bebişleri 35.haftaya kadar getirmeyi başardığımız için de teşekkür aldık...

hem bostan patlıcanı kıvamında neredeyse 2.5 aydır yatıp, hem kilo almamak nasıl mümkün olabilirdi bilemiyorum ama, hiç tartışmaya girmedim nasılsa kızlar doğunca koşturmaktan o kilolar gidecek diye düşünüyorum,

ve elbette bende hiç mennun değilim bu kadar kilo almaktan, bel fıtığım azmış durumda ve sol bacağımı resmen hissetmiyorum günlerdir ama olumlu düşünüp devamlı reiki yaparak bacağımdaki sancıyı azaltmaya çalışıyorum başka da, şansım yok zaten, galonla ağrı kesici içsem de geçmeyecek biliyorum çünkü tamamen kiloyla ilgili bu ağrı hayatı boyunca 90 kiloyu görmemiş bir bedeni taşımak hiç kolay değil...

tüm bu hamilelik sürecimi düşündüğümde pek çok şey öğrendim ama ikiz bebeklere hamilelik hem hiç kolay değilmiş hem de tek bebeğe nazaran öyle çok detay var ki, bundan sonra nerede bir hamile kadın görsem bin kat özenli davranacağıma eminim ama özellikle ikiz bebiş taşıyanlara ayrıca sabır ve kolaylık diliyorum...