27 Nisan 2009

Doyur-ma güdüsü...

Bu aralar ruhum bulanık yine...
Anne olmanın dayanılmaz ağırlığı belki de hissettiklerim
bir yandan dünya güzeli iki meleğimin varlığıyla dopdoluyum ama el ayak çekilince yine o bildik tanıdık yalnızlık hala başköşede
ve bitmek tukenmek bilmeyen özeleştiriler
tüm günü en baştan sorguluyorum sabah akşam
hangi insan evladı kendine böyle bir işkenceyi reva görür?
yoruldun tüm gün zaten debelenmekten yat uyu di mi?
hoş uykular da aldı başını gitti bu dumur haller karşısında
bir detaycılık , bir sorgu, bir işe yaramama hissi
bu ne yaa?
neden bırakmıyor peşimi anlamıyorum...
şu aralar artık işsiz güçsüz evde olmanın da verdiği bir bunalım sözkonusu aslında,zaten çıbanın başı da bu biliyorum, artık para kazanamıyorum ve üretemiyorum ya sözüm ona...
sözüm ona buna değil bana aslında, tek hedefi benim bu konunun
tek kendimi gagalıyorum arada en yakınımdakiler de alıyor nasibini...
eşim dostum "eee işlerin en zorunu yapıyorsun annelik kolay mı?" deseler de yetmiyor
ne çok alışmışım meğer sabahtan akşama iş hayatı koşuşturmalarına...
sanki evde farklı bir tempo yaşanan, daha da yoğunu hatta ne zaman akşam oluyor anlamıyorum...

sabah 6 da başlıyor günümüz kızların ilk çığlıklarıyla bazen kıkırdayarak uyanıyorlar bazen çığlık kıyamet...artık rüya da görmeye başladılar herhalde ya da hep görüyorlardı ama artık daha çok mu etkileniyorlar ne gece uykularında da ağlamaklı oluyorlar kimi zaman...hele geçen akşam üzerlerini örterken öyle bir hıçkırıyordu ki birisi uyanık sandım rüyadaymış meğerse...hep güzel rüyalar görseler keşke hiç kabuslar olmasa ama buna müdahale edemiyorum...
kocaman oldu bebeklerim...
artık birşeyleri anlatırken direk gözlerime bakıp dinlemeye başladılar hatta
öyle keyifli ki onları seyretmek
hergünümü daha iyi bir anne nasıl olurum diye geçiriyorum..
daha sakin
daha az telaşlı
daha anne
ve tüm sivri yönlerimi törpülemeye çalışıyorum kendimce
çünkü ben hala her yaptığımı sorguluyorum hergün herşeyi hiç bıkmadan...
bu kadarı da fazla belki hoşşş bazen sapıttığımı söyleyenler de yok değil bu hassasiyet konusunda...ama hassas olduğum aşırı hijyen içinde yaşamaları veya her zaman en dogru sekilde beslenmeleri değil aslında duygusal anlamda doyumlu, kendine güvenen güçlü bireyler olmaları sadece...
çünkü gördüm ki yeme-içme konusunda , ne yapsam da olamıyor hep istediğin şekilde, tam tersi canları birşey yemek istemezse günlerce sadece çubuk kraker ve yoğurtla beslendikleri oluyor yaptığım onca sebze yemeğinin yüzüne bakmaksızın...
bu geçişler hep yaşanacakmış diş çıkartırken vs, öğrendim de artık bıraktım ucunu ..
çünkü yemek yedirmeye çalıştıkça, yememelerine takıyor insan sonra bir bakıyorsun çocuklarla saçma bir savaş halindesin ve artık olay inada binmiş...
neyse ki çabuk görebildim de döndüm köşeden artık hiç takılmıyorum , evde yiyebilecekleri yemek hazırlanıyor ama istemiyorlarsa keyiflerine kalıyor iş...
doktorun demesi de o zaten, "obez olacaklarına, zayıf ama sağlıklı olsunlar" dedi en son dinledim sözünü...dinlemeliydim...

"siz kendi yiyemediklerinizi cocuklarınıza yedirmeye çalışıyorsunuz" demiş pedagog benim gibi bu konuyu takıntı haline getirmiş olan bir başka arkadaşıma...
düşündüm haklılık payı yok değil...
hem dünyadaki tüm çocuklar çok mu güzel besleniyor düşününce
ya hiç beslenemeyenler...
vazgeçtim deştikçe daha kötü hissediyorum kendimi çünkü
ve farkettim ki, evdeki yardımcı kadından daha güzel yiyorlar yemeklerini
içim sızlayarak yemek yedirme işini de ona bıraktım
içimin sızısı üzüntüden değil ego bunun adı
birileri benim yapamadığımı daha iyi yapıyor ya nasıl olur? demedim
hoşş yalan dedim başlarda ona da direndim
sonra açtım sordum bir bilene..."bu işleri bizzat annenin yapması gerekmiyor mu?" diye
"siz annenizin size ne yedirdiğini hatırlıyor musunuz? oysa size ögrettiği oyunları hiç unutmadınız, bırakın o işi başkası yapsın, siz oyun oynayın onlarla kaliteli vakit geçirin kitaplar okuyun" dedi doktor
ve kendi annemi düşündüm bizde bu tam tersi işlemiş, ben sadece yemekleri hatırlıyorum...koca kız olmuş artık lise çağlarındayken bile ne zaman kafam bozuksa annemin tek bir lafı vardır "birşeyler ye hiçbirşeyin kalmaz" hala da öyledir...
"anne canım sıkkın" "ye birşeyler geçer"
bugün hala mevcut kiloları veremeyişim ve yemek mevzusunu hayatımın merkezine oturtuşum da bundan belki..
"ev yemeksiz kalmamalı" evdeki diğer işler tam yolunda olamayabilir belki ama bir ev yemeksiz olmaz illa evde ne varsa az çok pişirilip kotarılacak..
bir doyurma güdüsü ki sonu yok...
hastayım ben, vallahi bak böyle yazınca çıkıyor bütün manyaklıklarım ortaya
zaten yazmayı bundan seviyorum, en çok kendi kirli çamaşırlarım dökülüyor ortaya terapi gibi gelişi bundan belki de...

yemekte takıldı kaldı mevzuu ama, son 2 aydır benim hayatımın da merkezinde takılıydı da ondan... bugün böyle anlatabiliyor olmam tamamen rafa kaldıramadıysam da en azından kızları kendi manyak obez ruhumdan sıyırabildiğim için yoksa bunu da yapamazdım da, bu kadarını başarabildim diye kendimi iyi hissetme gayretindeyim...

bu bölümü geçtim ve ben elimi çeker çekmez onlar da inatlarından vazgeçtiler
bakıyorum, kadınla gayet güzel yiyorlar yemeklerini tüm inatları bana karşıymış

hayatın her aşamasında öğreniyor insan aslında, yıllardır okuduğum kitaplarda neye karşı direnç gösterirsen, hayatının merkezine oturur mevzusu tekrar ediyor kendini

taa ki, görebilene dek
gördüğüm anda hele bir de kafam çalışır da idrak edersem bitiyor
etmezsem kendi kendimi yiyorum herşeyden ve herkesten çok
ama biliyorum bitmeyecek bu döngü bu detaycılık, bu sorgu...

işte böyle...

Hiç yorum yok: