10 Ağustos 2008

Necefli Maşrapa


Necefli Altın MaşrapaXVI. yüzyıl sonu, zümrüt ve yakutlarla süslü. (Topkapı Sarayı Müzesi)

Biz çocukken, şimdiki çocuklar kadar rahat elde edilemezdi birçok şey, öyle her istenen alınamaz, sokaktaki çocuklar görür de özenirse diye, elde şeker, çikolata dolaşılmaz, ola ki dolaşılması gerekti en az iki arkadaşla paylaşılır, alınan eşyalar ya okul zamanı, ya da bayramlık olduğundan son derece kıymetli olur, hele gıcır bir çift ayakkabıysa mutlaka baş köşeye koyularak sabaha dek seyredilir, yırtıklar gerekirse görünmeyecek şekilde yamanır, annelerin eski elbiseleri bozulup bayramlık dikilir, palto alınacak para yoksa en kalın şişlerle güzel bir uzun hırka örülür, mahallede bisikleti olan çocuğa hayranlıkla bakılıp, bisiklet hayalleri kurulurdu...

bunların hepsini ben yaşadım memur çocuğu olduğumdan, annemin kalın şişlerle ördüğü kırmızı upuzun bir hırkam vardı değme paltolara taş çıkartan, hiç üstümden çıkartmak istemediğim ve şimdi olsa yine bayılarak giyebileceğim, ve bir ayakkabının eskimesi demek kenarlarından yırtık olması anlamını taşırdı ve ancak eskiyince yenisi alınırdı...

yıllar sonra kendimce biraz para kazanmaya başlayıp birkaç ayakkabı alınca babam "seni ayakkabısız da bırakmadım, nedir bu ayakkabı hastalığı" diye sorduğunda, buruk bir gülümsemeyle yüzüne bakışımda da ondan.... öyle Nike , Adidas marka spor ayakkabılarımızda olamamıştı o yıllarda, biz hep Esem spor ve Panter giyerdik , hatta Ankara Anıttepe Lisesinde okurken, çocukluk işte ya milletin ayağında görüp özenip, erkek kardeşimle harçlıklarımızı toplayarak, bize ayakkabı alacak diye, okul kapısındaki adamın biri tarafından dolandırılmışlığımızda var eski hatıralarda...

şimdi düşündükçe hepsi için ayrı, kocaman bir gülümseme yayılır yüzüme ve şükrederim sahip olduklarım için... belki de ufacık şeylerden çok mutlu olmamın sebebidir o zaman yaşanmış olan yoksunluklar ve bir dolu güzel hatıra barındırır her biri içinde...

artık Nike , Adidas alacak parayı kazanıyoruz belki ama, bir yerde görsem bir çift Panter almak çok daha keyifli olurdu eminim ve yıllar sonra bir çekilişte bisiklet kazandığımda da, kocaman gülümseyip "biraz geç geldi ya, buna da şükür" demiştim...

yazıya başlarken bu kadar laf kalabalığı yapıp bunları hatırlatmak değildi amacım aslında, eminim o yıllarda doğmuş ve babası memur olan birçok çocuk benzer şeyler yaşamıştır, çünkü şimdiki kadar bolluk yoktu ve biz yok ne demek öğrenerek büyüdük, öyle aklıma gelince döküldü birden bu detaylar ... ben esas, televizyonumuz olduğunda yani siyah-beyaz yayın yapan kocaman bir Nordmende televizyon ve seyretmemize izin verilen saatlerde, hani tam McMillan'ın Karısı ya da Dallas oynarken, bir anda yayın kesilirdi de, Necefli Maşrapa girerdi ya ekrana sanki büyülenmiş gibi onu da seyretmeye devam ederdik, yayın ha geldi, ha gelecek diye işte onu hatırlatmak istemiştim...

çünkü şu anki ruh halimi ve durumumu en iyi anlatan o Necefli Maşrapa...

Kızlarım hayatıma girdi gireli, zaman kavramımı yitirmiş bir halde yaşıyorum, kendime ayıracak neredeyse hiç zamanım yok, bakıcı problemi Gürcüsü , Türkmeni derken hepsini kovalayıp , kendi insanımla uğraşmaya karar vermişliğim var ,bu sebeple de, sadece gündüz ev işlerine yardımcı birisi alınmak suretiyle, kızların tüm bakımını üstlenmişliğim ve milletle uğraşarak kısa devre yapmaktansa, bebeklerimle kafayı yemeyi seçmişliğim var, hiç şikayetim de yok aslında son derece mutluyum,sadece korkunç bir yorgunluğum var ...

artık kendime özel zamanlar öyle az ki ve yapılmak istenen onca şey varken, tüm günün koşuşturması yorgunluğu çökünce, kalan vakitler de kendini uykuya kaptırmakta...

işte bu yüzden hayatımın yayın akışında şu sıralar, en hakiki Zümrüt ve Yakutlarla süslü kocaman bir Necefli Maşrapa var..

ama çok yakında kaldığımız yerden yayınımıza devam edesimiz de var...