26 Nisan 2008

Bir opesim var...

Şimdi, benim bıdıklar artık 16.aylarının içindeler ya, haliyle o minik yanaklar her geçen gün daha da öpülesi bir kıvama bürünmekte ve itiraf etmeliyim pek de lezzetli görünmekte ama siz yine de öpmeyin! hele hele etrafta birde ben varsam sakın! dudaklarınıza sahip çıkın, kendinize engel olun ama öpmeyin aman diyim...

hadi kendinizi tutamadınız öptünüz, ve benimle gözgöze geldiğinizde bakışlarımdan kaçacak delik arıyorsunuz ee haklısınız da, ama hala niye kaçmadınız o da ayrı , salaklaşıp tekrar öpmeyin!

hani sanki, "acaba buna mı kızdı? amannnn canım ne var bunda" dercesine deneme yanılma yoluna gitmeyin...adı üstünde de-ne-meeee...

ben kimsenin bebişini öyle şap şup öpmem, zaten bizde bebiş kısmısı öyle de öpülmez sadece koklanır aldığımız terbiye bu yönde...

ama benim terbiyemin bir yumurta kıtlığı zamanına denk geldiği de apaçık ortada, yani o yüzden zaten siz siz olun hiç öpmeyin...hani terbiyesiz olma durumum dolayısıyla...açıkladım da bak...

çok mu uzattım? yeni başlamıştım oysa..

ben bile kıyamazken o gül yanaklara dokunmaya ağzımdan bir kaza çıkmasın sonra benden söylemesi...

amannn diyim...

22 Nisan 2008

OBBBSSSSSSSSSSSS !!! ANNE VAR

"Daha evvel anlatmışımdır belki bebişlerle olan serüvenimi ve aslında ben 1 senedir etrafımdaki herkese sadece bunu anlatıyorum, çünkü hayatımda şimdiye dek hiçbir şey böylesi anlatılası olmamıştı, hiç bu kadar sonu gelmez cümleler kurmak istememiştim ve meğer hiç bu kadar lezzetli bir hikayesi de yokmuş hayatımın anne olana kadar...."

bu blogu takip edenlerin en sık okuduğu satırlardan belki yukardaki paragraf, tek farkı, bu defa yazının devamının bir başka sitede yayınlanıyor olması; http://www.ikizanneleri.net henüz kücük bir bebek belki yayın hayatına başlaması itibariyle ama, içinde kalpleri kocaman o kadar çok çiftekavrulmuş ikiz annesi barındırmakta ki, inanılmaz ikiz bebişlerinin maceraları ile birlikte:)

ve bende bilmiyordum doktor "iki tane bunlar " diyene dek, bu çok zor ama bir o kadar keyifli olan ikizanneliği serüveninin detaylarını hala da, biliyorum denemez yaşadığım son 5 aydaki çıtır çerez anneliğimi saymazsak ama, o sokaklarda görüp, "aaa bak ne şirin ikizler" dediğimiz bebişleri evden çıkartabilmenin ne demek olduğunu artık biliyorum...

işte yeni sitemizde de bu güzellikleri, zaman zaman yaşadığımız zorlukları ama her şeye rağmen anlatmaya doyamadığımız o dünyalar güzeli meleklerimizden bahsediyor olacağız...

Çiftekavrulmuş annem, sevgili Emel'in ricasıyla bende dilim döndüğünce Kaymaklı Kurabiyelerimle yaşadığım kendi deliliklerimden bahsediyor olacağım, akıllı bir lakırtı etmemi beklemek de delilik olurdu zaten değil mi?:)

7 Nisan 2008

Şöförlü arabalara dair...

ben bu blogu yazmaya başlayalı beri çok sıkı takip eden birkaç arkadaşım var ve geçenlerde "yaa artık sadece bebişlerden bahsediyorsun" diye sitem etmişlerdi sanki gün içerisinde yapabildiğim ya da, bakabildiğim başka bir şey yaşıyorum da bahsedecek konu bulamıyorum...

sadece artık hayatımın çok büyük bir bölümü bebişlerle olduğu için onların maceraları gündemde işte bu yüzden, bugün annemin gelişini fırsat bilip, sabah erken kalkıp, kızları yedirip içirip uyuttuktan sonra, kocişe musallat olup kendimi caddeye bıraktırdım...
sabahın köründe gidilen cadde programında;

- mothercare'a uğrayıp, eşden dosttan gelen bazı hediyeleri şu an ihtiyaçlari olanlarla değiştirmek,

- kuafore uğrayıp, gün geçtikçe mağara dönemi kadınlarına dönen şu perişan saçlarıma bir makas attırmak,

- remzi'ye uğrayıp kızlar için elbise vs..dikebileceğim, örebileceğim modelleri olan dergilerden almak,

-mothercare'daki bebiş elbise fiyatlarını görunce "ya kır k..çını otur dik, ya ucuzunu bul" kampanyasına uyum çalışmaları için Peros'a uğramak

-Peros'ta aradığımı bulamazsam dodanlı'dan pembeli beyazlı kumaşlar almak,
gibi bir sürü hayalim vardı...

ama ne yazık ki, daha mothercare daki işimi ancak bitirmiştim ki, annem arayıp
"Ece uyandı ağlıyor ve susmuyor" deyince pılı pırtıyı toplayıp eve döndüm..

ve caddeye geldiğimizde, tam kociş beni mothercare'ın sokağına bırakmıştı ki, onun ardından bir arabanın içinde, önde şöför arkada üç tombul teyze geçtiler, yani makam arabası tarzı bir araba belli ki, bir patron abimizin aile üyelerini taşımakta...

buraya kadar iyi hoş da, yahuu üç kocaman hatun arka koltuklarda tıkış tepiş oturacağına neden bir tanesi şöförün yanındaki ön koltuğa geçmez? incileri mi dökülür, birisi görse "aaaaa ne ayıp şadiye teyze şöförün yanına oturmuş" mu der, hadi de ki dedi bu neden ayıptır? ayıp filan degil ve zaten sadece biz Türk insanına özgü olan o görmemişlik veya sonradan görmelikten kaynaklı dumur halleri bunlar, başka memlekette göremezsiniz...

adı üstünde "makam arabası" aslında şöförü olan araba makam arabası farklı birşey her neyse, bu arabaların esas amacı çok yoğun çalışan insanlara trafikte geçirdikleri sürelerde de bir kaç iş halledebilecekleri zaman yaratmak ya da, en azından trafik telaşı yaşamadan dinlenebilmelerini sağlamak değil midir?

bizim memleketimizde değildir, hadi arada bir eş-anne baba bir yerlere gidecektir ve yol üstüdür bırakılır anlarım ama, tüm gün koca arabayı ve şöförü meşgul edenler biliyorum ve bunu büyük bir keyifle yapanları hatta, kendi arabası olduğu halde ısrarla kocasının şöförlü arabasına musallat kadınları da tanımışlığım var işim gereği...

ve bu sebeplerden zamanında yaşadığım komiklikleri yazsam olay olur,yıllardır yönetici asistanlığı yaptığımdan ve çalıştığım bazı yöneticilerin bu şöförlü araba kullanamama mevzularından kafayı sıyırmıştım...

ben patronu toplantıya yetiştirme çabasındayım sevgili eş veya anne ya da teyze kuaförden dönememiş, ya da gittiği "altın günü" bitmemiş, ya da eve dönerken alışveriş yapılmış ve zavallı şöför eşyaları eve taşırken benim beşbin kere çaldırdığım telefonu arabada bırakmış vsss... yani anlatmakla bitmez bu konu görmemişin şöförlü arabası olmuş tutmuş meşgul etmiş şeklinde...

ve bir gün yine böyle patron eşinin, patronun şöförlü arabasını zapt ettiği günlerden birinde, hatun kuaföre gider ve kendini sadece kuaföre bıraktırsa hadi neyse bir de, zavallı çocuğu kapıda asker eder, o gün röfle günüdür ilk yapılan röfle beğenilmez, saçlar tekrar paketlenir ve beklemektedirler ve bende deli gibi şöförü ofise döndürme çabasındayım ama sevgili şöförümüz, nuh diyor peygamber demiyor "yenge kapıda bekle" dedi dışında cümle kuramıyor , memleketim şöförleriyle uğraşmak da, ayrı bir iştir zaten bu mevzuya hiç girmiyorum...

"arkadaşım patron bekliyor toplantıya gideceksiniz sen gel ben konuşurum yengeyle" diyorum ı ıhh.. kuaförü arıyorum yengenin daha en az 30 dk.işi var öğreniyorum, yengeyi arayıp toplantı durumundan bahsediyorum, "çok az işim kaldı bitmek üzere" diyor burnundan kıl aldırmıyor değil ki şöförü gönderecek...

ve patron tüm bu telefon konuşmalarına şahit, en meraklı haliyle soruyor ki, önceleri defaten bu tarz mevzular yaşattığı işin eş uyarılmış sözde ama nafile, bende dönüp "çok üzgünüm ikna edemiyorum ,henüz saçındaki paketleri açmamışlar kuaförde bekliyor" diyorum ve zavallı adam en çaresiz haliyle bana,
"sen bana bir taksi çağır bitsin bu işkence " deyip konuyu kapatıyor...

hepimizi bezdiren bu durumlara çareyi hatuna da bir şöför tutmakta buldu sonunda ve hatta o aşamada devreye girip mevcut şöför arkadaşı eşine kaydırıp, yeni şöförün bizim patrona alınmasını sağlamıştım hani belki bir nebze daha sözden anlıyordur diye...ama diyorum yaa yani yazmakla bitmez bu hikayeler...

işte bu yüzden lütfennn, sevgili eşlerinizin veya babalarınızın ya da her kimse şöförlü arabası olanları rahat bırakın yahuu, adamlar sizler için tüm gün çalışıp para kazanma derdinde ve hadi diyelim ki bırakmadınız, adam gibi kullanın! o şöförün esas işini unutmayın! ve 38 bedene sığmaya çalışan 44 beden hatunlar gibi davranıp illa arka koltuğa sığmaya çalışmayın! çok komik oluyorsunuz, geçin biriniz ön koltuğa incileriniz dökülmez... şöför de sizi yemez....