30 Temmuz 2007

17.hafta

Cumartesi günü doktor kontrolümüz vardı...

Bebişlerde herşey yolundaymış çok sevindim, sadece 1.5 kilo alarak geçen ayı bitirdiğim için doktorumdan "aferin" aldım...lokmalarımı sayıyorum resmen, bana kalsa, dağları taşları yiyesim var ayrı ama, bel bölgesindeki omur arızasından dolayı , en az kiloyla hamileliği bitirmem gerekiyor...

Vitamin takviyesi ve demir hapları verdi ve artık sadece su bile içsem bu mineral vitamin dengesiyle bebekler kendi gelişimlerine büyük ölçüde devam edebilirlermiş, bu yüzden abuk sabuk herşeyi yememin onlara zerre kadar faydası yokmuş, alındı anlaşıldı mevzuu zaten bişiy yediğim de yok.

İkizlerden birisi diğerinden 3 gün önce gidiyormuş gelişim açısından ve bu normalmiş ikizlerde bu tarz farklılıklar olabiliyormuş peki dedik...

günün en önemli haberi, Mini ve Nosi'nin cinsiyetleriydi ve öğrendik sonunda , ikisi de kızmış bebişlerin:)

sağlıklı olsunlar da başından beri bunu diliyorum...

ve tabii cinsiyetlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, isim arayışları da başladı...Babasına kalırsa , nerede acayip isim var bulup koyabilir ve tutturmuş illa iki isimli olacaklar diye, hayır dedim hiç taraftar değilim, bir isim ve bir soyadı nelerine yetmiyor...

çıkamadık işin içinden, kimse kimsenin söylediklerini beğenmiyor...

bu gidişle isimleri gerçekten Mini ve Nosi kalacak galiba:)

hadi hayırlısı...

Kırmızı Kart...

Şimdi, bu seçim sonuçları sonrası ortaya çıkan netice sebebiyle, bazı arkadaşlarımızdan yurtdışına kaçma planları duymaya başladım...Hatta bazıları ciddi ciddi Kanada Amerika vs..ülkelerindeki mevcut dayı, amca, teyze seçeneklerine göre, yerleşim planı hazırlamakta...

Hoş "arkadaşlarımızdan" demek yanlış çünkü, yok bir samimiyetimiz ve sahip oldukları fikirleri sebebiyle de asla olamaz zaten...

Pes diyorum haliyle,

Elbette seçim sonuçları endişe verici ve düşündürücü...
Neler umud etmişken, neticenin böyle çıkması da, son derece can sıkıcı ama, şu an artık yapacak birşey yok neyazık ki...bu yüzden, en azından bundan sonrası için olumlu senaryolar hayal etmekte fayda görüyorum...Aksi takdirde yapacak çok iş düşecek her birimize ve yaşadığımız ülkeyi, onurumuzu, Türklüğümüzü herşeyi müdafaa etmemiz dahi gerekebilir belki de...

ederiz de hiç sorun değil "muhtaç olduğumuz kudret,damarlarımızdaki asil kanda mevcut" nasılsa ama diyorum ya son derece olumlu hayaller kuruyorum ben kendi adıma herşey çok güzel olacak diyorum hepimiz için...

Anlayamadığım hiç bunları hissetmeden, kısa yoldan tabanları yağlayıp, herhangi bir ülkeye kapağı atmak isteyenlerin hali, nasıl bir kültürle ne şekilde yaşamışlar ki, böylesi bir rahatlık ve vurdumduymazlık içerisindeler ve ilk kaos ortamında, hiç bir meselenin içinde olmadan, doğup büyüdükleri bu memleketten arkalarına bakmadan kaçmak mümkün görünüyor onlara...

Nasıl oluyor da, gidecekleri o ülkeler her neresi olacaksa, kucak açmış onları bekliyormuş gibi emin bir kabul görme durumları var ki, eminim kalacakları sürenin ilk birkaç ayında bu koca bir dumura dönüşecektir...

Hadi diyelim ki, gittiler ve çok güzel bir şekilde o memleketlerde buradaki kaos süresini atlattılar ,yine eminim ki, ilk fırsatta dönmek isteyecekler çünkü yaşadığım sürece gezip gördüğüm yurtdışı memleketlerinde evet herşey daha düzenli, daha güzel belki ama, Türkiye dışında bir yerde yaşama hissi uyandırmadı hiçbiri...

hele Amerika'ya bedava green kart verseler gidesim yok zahmet etmesinler...
Uzaylılar ele geçirmiş gibi geldi bana, insanların robotik halleri ve korktum her an bir uçan daire beni de ışınlayıp, kafama bir çip takacak ve bende o mevcut vatandaşlar gibi şuursuzca yaşamaya başlıcam diye, ha birde yiyeceklerin hepsinde kesinlikle hormonun babası var hatta başka birşeyler de var çünkü bir lokma yesen şişmeye başlıyorsun ve içine ne koydularsa deli gibi yeme isteği uyandırıyor...

neyse bu konuda bu sözlerime karşı çıkıp "sen yaşamamışsın gezmeye gitmek farklı birşey" diyenler de çıktı zamanında ki, 6 ay kadar yaşamışlık üzerine bu kanıya varmıştım ya, olsun ben yine de almıyım buyurun tüm yeşil kartları siz paylaşın...

Bu tarz bir kriz ortamında kaçma planları yapan arkadaşlar sonra hangi yüzle bu Vatan'a ayak basabilecekler? bu salakça oldu pardon zaten giderken en yüzsüz maskeleri takıp gideceklerinden, dönüşlerinde de aynı maskeyi kullanmaları mümkün olacaktır...

Çok sinirlendim çookkk ve etrafımda yaşayan birilerinden de, dolaylı olarak bunu duyunca sadece dönüp şunu söyleyebildim...

Güle güle gidin arkadaşlar ama geri dönerseniz, ki eminim koşa koşa dönmek isteyeceksiniz, kapıda sizi bekliyor olacağım ve inanın dönüşünüz gidişiniz kadar sorunsuz olmayacak, tek başına dahi olsa size verecek baba bir tepki üretebileceğimden hiç kuşkum yok... hiç olmadı ben kendi adıma kocaman bir kırmızı kart göstereceğim haberiniz olsun...

hadi şimdi iyi yolculuklar...

19 Temmuz 2007

Tatilin böylesi...

Tek istediğim yüzmekti aslında , günlerdir hatta, haftalardır etrafımdakilerin başının etini yiyip durmam da bundan dolayı idi...

Deniz vaktim gelmişti benim ve tez yüzmem gerekiyordu...

Bu Deniz vakti çok fena , böyle gelince vapurdan atlayıp yüzme hayalleri filan bile kurabiliyorum...

hatta geçen sene bir gün,
"söyle açığa atlasam vapurun peşinden yüzsem" filan gibi salakça bir fentezi geliştirmiştim ki, birkaç sene önce aynı aşkla, kendimi boğazın engin sularına bırakıp, akıntıya kapılıp, sonrasında küçük bir çocuğun ördek yüzme lastiğiyle kurtarıldığım utanç dolu günü hatırlayıp kendime gelmiş idim:)

ama kesmez beni bu akıntılar çok daralırsam atlarım yine :)

hatta geçen hafta, Kivi ve Eylül'le , Otto Beyoğlu'nda laflayıp, yemek yemeğe uğraşırken, kafalarının son derisini kazıdığım o son dakikalarda ve hayata dair tüm şikayetlerimi sayıp bitirdiğimi düşünürken, aklıma Deniz ve yüzmek gelmişti de,

"haaa bir de acilen yüzmem gerek" demiştim:)
ve onlarda bana
"amann evet senin derhal yüzmen lazım" demişlerdi:)

Canlarım benim ,
dostluk böyle birşey işte,
başkası olsa alnımın ortasından 3.gözümü açardı hiç düşünmeden, o kadar kafa ütülemenin sonunda...
ama onlar büyük bir sabırla dinlediler, dinlediler ve tekrar tekrar anlatsalar da, değiştiremediğim en huysuz ve kötü huylarımı, yine sanki benim en güzel özelliğimmiş ve bununla yaşamamda bir sakınca yokmuş gibi koydular önüme...
bir insanı eleştirmeden ne halt olduğunu gösterme konusundaki becerileri inanılmaz:)
iyi ki, varsınız güzellerim, sizi çok seviyorum...

neyse işte Deniz ve yüzmek dedim ya, ee bir de gebenin önden gideniyim malum,

"fazla açılmadan ne tarafa gitsek?"

diye düşünürken yakın bir arkadaşımız,

"annemler Akçay'da oraya gidelim, hem yakın hem güzeldir" deyince, pek tarzım olmasa da, düştük yollara ve geçtiğimiz Cumartesi keyifli bir araba yolculuğu sonrasında gerçekten güzel ve biraz soğuk olsa da, oldukça temiz bir Akçay denizinin kollarına bırakabildim kendimi....

tarzım değil, dedim ya ben sevmem ailesel tatilleri...
bu konuda defaten yapılan denemeler göstermiştir ki, zaten 1 haftayla kısıtlı olan tatilde de, birileri anne ve babalık rolleriyle etrafta olunca, mevzuu tatilden çıkıp, aile kampı olayına dönebiliyor ve biz 40'lı yaşlarımızı yaşasak da, hala 40 günlük bebek gibi kabul gören, iri kıyım insan tayfası, bu anne-baba denklemiyle karşılaşınca ortalık karışabiliyor...

haaa, normalde 1-2 günlük birliktelikler diş sıkılmak ve ortamı onlara bırakmakla halledilebilirken, günler uzadıkça ve onların mevzulara karışma katsayıları arttıkça çekilmez bir hal alıyor ve "karanlık sokakta bağırarak uzaklaştı" cümlesi bir anda sizin için biçilmiş kaftan oluveriyor....

aile benim değildi ve bana karışan da olmadı aslında ama, yine de ortamdaki genel karışma durumları gerdi, göz altı kırışıklarımdan da bu vesileyle kurtulmuş olmam mevzunun iyi yönü...

ama herşeye rağmen, tatil genel olarak güzeldi, Akçay ,Ayvalık, Edremit çok güzel daha fazla keşfedilebilirdi, olamadı başka bir sefere olması umuduyla yarın ayrılıyor olacağız çünkü , ne yazık ki, bizi getiren arkadaşımızın evine hırsız girmesiyle:( tatil süresi bir nebze kesintiye uğradı..

Sağlık olsun, bu kadarı da, kafi gerdi zaten:)

Mini ve Nosi denizle tanıştılar, anneleri gibi suyu ve yüzmeyi seven çocuklar olmaları dilekleriyle, serin sularda doya doya olmasa da, bolca yüzüldü...

50+ plus filan yazan, güneşten koruyucu faktörlü kremlerle korunulduğundan, evden çıkmadan tatil yapmış gibi görünen, akça pakça halimiz muhafaza edildi...
kim demiş bronzluk güzel yaşasın beyazlık...:)

Biricik babişimiz yine, her ortama ayak uyduran, sorunsuz ve geniş ruh haliyle, kendi yörüngesinde takılmak suretiyle,
"dertsiz tasasız bir insan, nasıl tatilden keyif alır?" dersi verdi...
adamı nereye koyarsan koy, bir süre sonra kendi yörüngesine oturup, kaldığı yerden dönmeye devam ediyor, sinir bozucu ölçüde imrenilesi bir durum yahuu...

Gereksiz alınan eşyalar hiç kullanılmadan eve gitmek üzere paketlendi ki, bu duruma bir son vermem şart aksi takdirde, Mini ve Nosi geldiğinde ve ailemiz 4 kişi olunca tatile gitmek için tır tutmam gerekebilir...
bu konuyu çalışmaya ve sanal tatil bavulları hazırlanmasına karar verildi...

Umarım gelecek sene bebişleri de alıp, ailece en kalabalık tatilimizi yapma şansımız olur...nasıl olur? kafayı ne şekillerde sıyırırım bilmiyorum ama, tek bildiğim birileri benden önce çocukla tatil yapmayı becermiş ve becermekte onlardan kopya çekmek gayet mümkün:)

bekleriz arkadaşlar, emin olun hep birlikte çok eğlenebiliriz:)

"Yedi deliler, dokuz oturaklılar" kimdir?
gerçekten var mıdır? yoksa bu lakırtı bir hurafe midir?
hep birlikte öğrenebiliriz...:)

17 Temmuz 2007

Yalnızca Sitem...

Hamile kaldım kalalı yaşadığım, bunca fiziksel ve duygusal debelenme yetmiyormuş gibi, geçen hafta birde "işyerinde nasıl diskalifiye edilirsin ?" duygusuyla tanıştım...

hiç keyifli değildi...

çok da kızgındım ama, benim küçük bebeklerim daha dünyaya gelmeden,
beni sakinleştirmeyi başardılar sanırım...
en azından bir süredir, ne zaman birşeylere sinirlensem,
onların o meleksi güzelliklerini getiriyorum gözümün önüne ve gülümseyip sakinleşiyorum artık...

keşke daha evvel becerebilseymişim keyifli oluyor valla...

bu yüzden kızgın değil kırgınım buna sebep olanlara...

5 senedir çalıştığım o masayı, şunun şurasında zaten 1-2 ay sonra bırakıp gidecekken, yeni gelen arkadaşıma tahliye etmemi isteyip, bunu büyük bir duyarsızlıkla yaptıkları için kırgınım...

işleri devretmem için gelen arkadaşımla da, yok bir alıp veremediğim aslında,
bilakis, çok akıllı ve şirin birisi ve şimdiden sevdim...
sözüm ona değil zaten,
sözüm; büyük bir rahatlıkla ,

"sen diğer tarafa geçersin, o burada başlasın" diyenlerin ,
şu an içinde bulunduğum dönem sebebiyle artan duygusallığımı dahi, anlamadan sarfettikleri sözlerde...işyerinde anlamak zorundalar mı?
hayır elbette ama, ne biliyim işte, biraz daha arkadaşız sanıyordum yanılmışım...

"işleri arkadaşımıza devret, git" demenin başka yolu yoktu galiba
ve henüz bir yere de gittiğim yok,
benimkisi sadece geçici bir gidiş olacak ve ikizleri bakabileceğine inandığım birisini bulup, düzenimizi kurduğumuzda dönmek niyetindeyim...

kızgınlığımın 2.sebebi de buna bağlı ya zaten,

neredeyse 1 senedir,
"birisine daha ihtiyacımız var, tek başına işleri idare etmek gün geçtikçe zorlaşıyor" deyip durmama rağmen, yeni birisi alınmamışken,
hamile kalıp, biraz ağırlaşmaya başlayınca, o 1 senedir bulunamayan insan bulunup alındı anında...
çünkü artık heran gidebilirim iş ciddiye bindi değil mi?....

şimdi ,tüm hırsımı sevgili eşimden çıkarmaya gidiyorum,
çünkü bu olanları anlattığımda,

"ne yapsınlar canım, işler aksamamalı elbette öyle yapmaları gerekiyor , sen hiçbir zaman patron olmayacaksın işte bu duygusal bakış açın yüzünden" tarzı cümleler kurdu yani cami duvarına işedi, haberi yok birazdan olacak:)

evet benden asla patron olamayacak, olması da hiiiçç gerekmiyor,
birileri verdiğim kararlar sebebiyle, bu şekilde üzülecekse ve buna sebep olan istemesem de , "işler aksamasın diye" ben olacaksam, almıyım zaten..

benim tek derdim, kalan ömrüm boyunca da , insan olabilmeyi başarmak,

bu bana yeter,

sadece iyi bir insan olmak istiyorum bu kaddar basit,
mevcut tüm patronluk , patroniçelik sıfatlarını afiyetle paylaşabilirsiniz,
ben şimdi kocamın canına okumaya gidiyorum, duygusal bir sopa yiyecek:)

7 Temmuz 2007

13.hafta sendromu

13. haftamızdayız...
hatta bendeniz hafta içinde olanı biteni yazana kadar, 13 bitti de yarın 14.haftamıza giriyoruz bile...

Bulantılarımız da, geçti gibi ama, sinirden ve hormonal dengesizliklerden oluşan tahribat fena , umarım kısa sürede bu da geçer...

Geçen hafta gidilen doktor ziyaretimizde de, herşey yolunda geçti.
Birisi kuzular gibi uyuyup, diğeri bir saniye durmasa da, uyumlu bir ikili sergiliyorlar...

Kardeşinin onca debelenmesinden uyanmayan Mini Miskin olan, Nosi de azgınımız olacak belli ki, yandık...

Neyse sağlıkla doğsunlar bakalım, anlarız.

Ve birde 2'li test yapıldı.

Bugün de sonucu öğrendik ki, bebeklerden birisinde risk varmış ve her ikisi için de, amniyo sentez yapılması gerekiyormuş.

Biraz riskli bir uygulama ama bunun da üstesinden geleceğimize ve hiçbir sorun çıkmayacağına olan inancım tam..

Bunca sene sonra, çocuk sahibi olmaya karar vermiş böylesine çatlak bir anneyi,

en az onun kadar çatlak olan ve onları annelerinden bile heyecanlı bir şekilde bekleyen teyzelerini,

başta şaşkınlıktan sapıtsa da, şimdi onların gelişine hazırlık yapan ve bu sebeple sigarayı bırakmaya çalışan babalarını,

yani bu kadar meraklı bekleyeni, hayal kırıklığına uğratacaklarını hiç zannetmiyorum...

Belli ki, birbirlerinden de kopamıyorlar ki, birisi gelince diğerini de peşinden sürükledi bu dünyaya doğru...

işte bu yüzden de eminim, birinin diğerinin gitmesine izin vermeyeceğine...

ve ben de sizin gitmenize hiçç izin vermek niyetinde değilim, bu yüzden olumlu düşünmeye devam ediyoruz

ve hadi bakalım...
bu amniyosentez hödöbödösünü de atlatıp, sağlıklı bir şekilde elele tutuşup gelin...

sizi bekleyen çok keyifli bir kalabalık var burada:)

emin olun çok eğleneceksiniz çokkkk....

2 Temmuz 2007

Çekmişim yasasını kime ne?

Çekim Yasası ve The Secret kitapları hakkındaki rivayetler muhtelif ,
bazı yazarlarımız, eleştirirken yerden yere vuruyor, bazılarıysa yere göğe sığdıramıyor bir hal içersinde...

ben kendi yolumdayım her zamanki gibi,
yazar da değilim zaten öylesine yazıyorum sadece ve öyle herşeyi de hemen eleştirmeyi sevmem...

iki kitapta da okuduğumda , gülüp geçtiğim pasajlar da oldu belki ama, yine de, işime gelenleri ayıkladım...

hayata geçiyor mu? geçmiyor mu? komik bir oyun eşliğinde deniyorum hepsini...
hemen yarın 777 milyarı hesabımda görsem nefis olur elbette ama, olsun hayaller de güzeldir kurmasını bilene...

ve bu kitapları,
ne yazanlarla,
ne de yayıncısıyla hiçbir akrabalığım ve herhangi bir avukatlık sıfatım yok ama,
kitapları yerden yere vurup,
hayal tacirliğiyle suçlayıp,
sahte dünyalar hayal etme saçmalığı yaratmasıyla, eleştirenlere bir çift lakırtı edesim var ...

evet arkadaşlar,
bizim gibi küçük de olsa, birşeylere inanmaya ihtiyaç duyanlar var
ve biraz sessiz sakin olursanız biz hayalperestler sizlere aptalca da gelse, kendi hayal denizlerimizde yüzmek niyetindeyiz...
yorulursak dururuz ama şu an yüzmek istiyoruz hava sıcak...

ve biz inanmayı seçenleri ,
"zavallılar, hayatta inanacak tutunacak başka hiçbirşeyleri kalmamış olanlar"
diye niteleyen sizler,

ölümüne 2 ay kalmış hastasına ölümü müjdeleyen doktor gibi davranmayın rica ederim,
tam tersi,
"hiç birşeyiniz kalmadı iyileştiniz, nefis bir hayat sizi bekliyor " diyen doktorlar gibi olun , belki hayata tutunmasını sağlarsanız...ha gerçekten ölecekse bile, zaten bu çabanın ve küçük yalanın kimseye bir zararı yok...

ve lütfen kendi hayatlarınıza da, dürüstçe dönüp bakın,
bir tek kez olsun, gerçekten dilediğiniz küçücük bir şey dahi,
çok kısa sürede gerçekleşmedi mi? sizi dünyanın en güzel elma şekerini bulmuş çocuk gibi gülümseten.

"Hiç böyle bir an hatırlamıyorum " diyenlerdenseniz işte şimdi çok üzgünüm ki,
siz zaten belki de, etrafınızdaki birçok gerçekliğin de farkında olmadan yaşayanlardansınız....

Kısacası, pek kısa olamadı ya neyse ...

hayatlarımızda ve yaşadığımız dünyada bunca saçma sapan şey yaşanırken,
birileri varki, Yüzüklerin Efendisi filmindeki, Elflerin diyarına inanmak isteyip arada kaçıp orada bir soluklanmayı dahi hayal edebiliyor...
evet bu kadar kafayı yemiş olabiliriz ama yok kimseye zararımız...

ne zamanki, Taksim meydanından bir otobüs kaldırıp, üstüne
"Elf'lerin diyarına gider" yazarsak o zaman endişelenmeye başlayın isterseniz ya da, bence siz de atlayın otobüse

kimbilir belki de gidiyordur ve belki de bir yerlerde,
hiç silahların ,savaşların olmadığı, çocukların ölmediği, açlık gibi saçma bir rezaletin yaşanmadığı bir yaşam vardır da, o otobüsün son durağı da orasıdır belki...

şimdi de ,
bir tek kez olsun,
hiç kurmadıysanız da, öyle bir dünyanın hayalini kurmayı deneyin ,
belki olurya, aynı anda aynı hayali kurmamızla frekansı tuttururuz da,
hepbirlikte Cennet kanalından yayın yapmaya başlarız hayata..

fena mı olur?

deli gömleğiyle gelenler zahmet etmeyin , beni bulamazsınız....
şu an başka bir hayal dünyasına ışınlanıyorum başka zaman beklerim,
haaaa gömlek de pembe olsun lütfen en sevdiğim renklerdendir kendileri,olmazsa oynamam...
ve bir de, onyüzbinmilyon baloncuklu gazoz istiyorum:)

öpüldünüz gıdınızdan, gıdıklandıysanız söyleyin bir daha öpmeyis:)